İlk yaratılan insan, ilk peygamber Hz. Âdem(a.s)’in zevcesi ve insan neslinin annesi. Cennet hayatını tatmış, Yıllarca gözyaşı dökmüş, Tövbeleri, Hz. Âdem(a.s)la Arafat’ta kabul edilmiş, ilk mümin ilk Müslüman kadın...
İlk yaratılan insan ruhu Peygamber Efendimiz (s.a.v)'in nuru ve ruhudur. Bedeni ilk yaratılan insan da Hz. Âdem (a.s)'dir.
Kur'an-ı Kerim'in açık ifadesiyle ilk insan Hz. Âdem (a.s)dir. Cenab-ı Hak onu yaratırken toprak unsurunu tercih etmiş, ondan yaratmış, daha sonra da ruh vermiştir. İlahi hikmet, hem Hz. Âdem (a.s)'e bir can yoldaşı olması hem de insan nevinin üreyip çoğalması için Havva validemizi yaratmıştır.
İnsanlık âlemi, aile dediğimiz karşılıklı sevgi ve hürmet esasına dayanan bir müesseseye muhtaçtır. Bunun sağlanması, insanlığın kurtulması anlamına gelir. İşte Hz. Âdem (a.s)’dan hanımının yaratılması, kudret-i İlahiyenin ayrı bir delilidir
İlk insan ve ilk peygamber Âdem (a.s)'in eşi, beşeriyetin anası ve ilk kadın. Hz. Âdem(a.s)la birlikte Cennet hayatını tatmış, bir kusur, zelle işleyerek, imtihan olarak dünyaya ayrı ayrı yerlere indirilmiş, kendilerine ilk defa Allah’u Zülcelâl’in ismini anarak yalan yere yemin edip kandıran Şeytanında ebediyen Cennetten kovulduğu, insanoğluna ebedi düşman kılındığı, bu dünya hayatında kıyamete kadar insan şeytan mücadelesinin devam edeceği bildirildiği, mahlûkatın en şereflisi olan insanın Allah’a ve Onun Resulüne itaatedenlerin, sıratı müstakim üzere bulunanların, nefis ve şeytanın tuzaklarından kurtulanların ebedi cenneti kazanacağı bildirilmiş, isyan edenlerin, nefis ve şeytanın tuzağına yakalanıp,iman etmeyen,Tövbe etmeyen, Allah’ın rahmetinden ümidini kesenlerin ebediyen Cehennemde İblisle beraber bulunacağını Rabbimiz haber vermiştir.
Hz. Havva(r.anha)'nın ne zaman ve nasıl yaratıldığı hakkında muhtelif rivayetler bulunmakla birlikte, bu konuda tam anlamıyla net ve kesin bir bilgiye sahip değiliz. Şu kadar var ki, Hz. Âdem (a.s)'den (veya Âdem ile aynı maddeden) yaratılmış olduğunu, Kur’an’ın "Sizi bir tek nefisten yaratan ve gönlünün huzura kavuşacağı eşini de ondan vareden Allah'tır." (A'raf Suresi,189) ve "Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini vareden ve her ikisinden pek çok erkek ve kadın türeten Rabbinize karşı gelmekten sakının. "(Nisâ Suresi,1) ayetlerinden öğreniyoruz.
"Sizi bir tek nefisten yaratan, onunla sükûnet bulsun diye eşini de ondan yaratan Allah'tır. O, eşini kucaklayıp sarılınca (ona yaklaşınca), eşi hafif bir yük yüklendi (hâmile kaldı). Bir müddet böyle geçti, derken yükü ağırlaştı. O vakit ikisi birden Rableri olan Allah'a şöyle dua ettiler: 'Eğer bize salih bir evlat verirsen, biz muhakkak şükredenlerden olacağız.' " (A’raf Suresi,189)
İnsanlar için dört türlü yaratılış şekli vardır:
1- İlk insan, ilk peygamber, ilk kitap verilen,Hz. Âdem (a.s) topraktan yaratılmıştır.
2- İnsanlığın ilk anası;Hz. Havva(r.anha) validemiz Hz. Âdem (a.s)’den yaratılmıştır.
3- Hz. İsa (a.s) babasız olarak Hz. Meryem(r.anha) validemizden yaratılmıştır.
4- Anne-baba vasıtasıyla diğer insanlar yaratılmıştır.
Hz. Âdem (a.s) ilk yaratıktır. (Secde Suresi, 7)
Şu ayetler de diğer yaratılışları çok net beyan ederler: Kehf Suresi, 37. Hacc Suresi, 5. Fatır Suresi, 11. Mü’min Suresi, 67. İsra Suresi, 61. A’raf Suresi, 12. Saffat Suresi, 11.
Diğer bazı ayet-i kerimler ile de cinnilerin dumansız ateşten yaratıldığı beyan edilmiştir. (Hicr Suresi, 26–29)
Cenab-ı Hak, Âdem(a.s)topraktan, şeytanı ateşten, melekleri Nurdan yaratmıştır.
Hz. Havva Annemiz Nasıl Yaratıldı?
“Yalnızlık, birlik, teklik, Allah’a mahsustur!” denilmiştir. O’ndan gayrısının tesellî ve ilgiye ihtiyacı vardır. Bütün bu fıtrî hususiyetler, cennet, bütün güzelliklerle dolu olduğu hâlde- Âdem -aleyhisselâm-’ın kendi cinsinden bir eş yaratılmasını istemesini gerekli kılmıştır.
İşte bu sebepten dolayı Cenâb-ı Hak, Âdem -aleyhisselâm-’a kendisiyle huzur ve sükûn bulacağı bir eş yaratmayı murâd etti. Bunun üzerine onun sol alt kaburga kemiğinden (eğe kemiğinden) bir filiz gibi, kendi nev’inden olan Hazret-i Havvâ’yı yarattı.
İbn-i Abbâs ve İbn-i Mes’ud -radıyallâhuanhümâ-’dan gelen bir rivâyete göre iblîs cennetten çıkarılıp Âdem -aleyhisselâm- oraya yerleştirildikten sonra, orada kendisiyle huzur bulacağı bir eşi olmaksızın yalnızca dolaşıyordu. Bu nîmetlere rağmen Rabbinden bir eş talebinde bulundu. Birgün uykusundan uyandığında başucunda sol eğe kemiğinden yaratılmış bir hanım gördü ve ona:
“Sen kimsin?” diye sordu. Oda:“Bir kadınım.” dedi. Âdem niçin yaratıldığını öğrenmek isteyince de:
“Allâh beni, senin benimle huzur ve sükûna ermen için yarattı.” dedi.
Canlı, hayat sâhibi mânâsına gelen Havvâ’ya bu isim, “hayy” yâni “diri” olan Âdem’den yaratılmış olmasından dolayı verilmiştir. (Taberî, Târih, I, 103-104)
“KADINLARA KARŞI İYİ DAVRANIN”
Buhârî’nin nakline göre Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“Kadınlara iyilikle muâmele edin, zîrâ kadın kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburga kemiğinin en eğri kısmı üst tarafıdır. Onu düzeltmeye çalışırsan kırılır, kendi hâline terkedersen, devamlı eğri kalır. O hâlde kadınlara karşı iyi davranın.” buyurmuştur. (Buhârî, Enbiyâ, 1) buyurmuştur.
Allah-u Teâlâ, Havva validemizi bilfiil Âdem (a.s)’den yaratmıştır. Bu yaratma şeklini de mealen şöyle bildirmiştir: “O Allah ki, sizi tek bir şahıstan yarattı. Ondan eşini yarattı. Ki, onunla rahat etsin.” (A’raf Suresi, 189)
Konuyla ilgili bir başka ayette mealen bildirilmiştir: “Ey insanlar! Sizi tek şahıstan yaratan Rabbinizin emirlerini yapın ve yasaklarından kaçının ve o tek şahıstan eşini yaratan ve bu ikisinden birçok erkek ve kadın yarattı.” (Nisa Suresi, 1)
Şu mealini zikredeceğimiz ayet çok açık ve net: “Sizi tek bir şahıstan yarattı, sonra ondan eşini yarattı.” (Zümer Suresi, 6)
Görünen husus çok net: A’raf Suresi’nin 189’uncu ayeti ile Zümer Suresi 6’ncı ayeti Âdem aleyhisselamın tek bir şahıs olarak yaratıldığını, Havva validemizin de Âdem aleyhisselamdan yaratıldığını açıkça ifade etmektedir. Nisa Suresi birinci ayette de yaratılış tertibi açıklanmıştır. Âdem aleyhisselamın tek şahıs olarak yaratıldığını ve Havva validemizin de Âdem aleyhisselamdan yaratılarak kendisine eş kılındığını ve bunlardan başlayarak anne-baba yoluyla, doğum şekliyle bütün insanlığın yaratılmış olduğu ifade edilmektedir.
Hz.Havva Annemiz, Hz. Âdem Babamıza Eş Olarak Yaratılmıştı
Hepimizin yakinen bildiğimiz bütün delilleri kat‘i olan Hz. Âdem(a.s)‘in ilk insan ve ilk peygamber olarak yaratılışı ve sonra Hz. Havva(r.anha)‘nın hayata çıkarılışı, birçok ilahi hikmeti beraberinde getirmiştir. Kadın olsun, erkek olsun, insanın tek başına yaşayamayacağı gerçeği birçok sebeplerle ortadadır. Kısa ölçüleri içinde Hz. Âdem ve Hz. Havva‘nın Ehl-i Sünnet vel‘Cemaatin görüşleri istikametinde yaratılışlarını delilleriyle işaret edelim. İlk atamız, Hz. Âdem(a.s)‘i ve annemiz Hz. Havva(r.anha)‘yı tanıyalım.
İlk yaratılan insan Hz. Âdem(a.s)... Yalnız yaşaması ve bildiğimiz dünya hayatının devam etmesi için ayrı bir cinsin yaratılması, Sünnetullahtır. Aynı zamanda sünneti tatbik yönüyle Sünnet-i peygamber’idir.
Hz. Âdem(a.s)‘in yaratılması, Cenab-ı Hakk‘ın kuvvet ve kudretine bağlıdır. Hz. Âdem‘in babasız ve annesiz, Hz. İsa‘nın da babasız yaratılması, ancak ve ancak Allah‘ın irade ve kudretine bağlıdır. Hiçbir varlığın alt yapısı olmadan (yani anne baba olmadan) bir canlıyı meydana getirmesi ve onun hayatının devam ettirmesi mümkün değildir. Yerin ve göğün yaratılması da
İnancımız bu istikamettedir. İşte Hz. Âdem(a.s) de Cenab-ı Hakk‘ın irade ve yaratması ile vücuda gelmiştir. Yüce Mevla‘nın bu yaratması, hiçbir canlının yardımına muhtaç olmadan gerçekleşmiştir. Allah’u Teâlâ, İhlâs Suresinde (1-4) "O Allah birdir. Allah Samed‘dir. (Hiçbir şeye muhtaç değildir, aksine her şey O‘na muhtaçtır) O doğurmamış ve doğmamıştır. O‘nun hiçbir dengi yoktur." Buyurmuştur.
Allah’u Teâlâ, yaratılışla ilgili ayet-i kerimelerde: Hz. Âdem‘in yaratılışı meleklerle Allah’u Teâlâ arasında geçen karşılıklı konuşma ile başlamıştır. Allah (c.c) meleklerine, Hz. Âdem ve neslini yeryüzüne halife yapacağını yeryüzünde otoriter bir duruma getireceğini haber verir. Melekler buna ilk anda şaşırırlar.
Ancak Cenab-ı Hakk, onlara, bilmedikleri bir sırrın ve Hz. Âdem‘in yaratılışında sadece kendisinin bildirdiği bir hikmetin varlığını söyleyerek cevap verdi: "Hani Rabbin meleklere; ‘muhakkak ben yeryüzünde bir halife yaratacağım‘ demişti. Melekler de ‘biz seni hamd ile tesbih edip dururken, orada fesat çıkaracak, kan dökecek kimse mi yaratacaksın?‘ demişlerdi. Allah ise ‘Sizin bilmediğinizi her halde ben bilirim‘ demişti”. (Bakara Suresi, 30)
Ayrıca, Hicr Suresi, 27-28, Sa‘d Suresi, 73-78 numaralı ayet-i kerimelere de bakılabilir.
Hz. Havva(r.anha) annemizin yaratılışını; Rabbimiz, hiçbir şeyi sebebe bağlı olmaksızın yaratmadığını birçok emirlerinde ve hatırlatmalarında beyan etmiştir.
Cenab-ı Hakk‘ın Hz. Havva‘yı yaratmasının, birçok sebebe bağlı olduğu Ehl-i Sünnet âlimlerinin görüşlerine göre bu dünya hayatı insanların varlığı ve birbirleriyle iletişim kurmaları ile devam ediyor.
Hz. Âdem(a.s)‘in tek başına iken, verilecek vazifeleri yerine getirmesi mümkün değildi. Yüce Mevla, Hz. Âdem‘i, anne-babasız, Hz. Havva‘yı annesiz, Hz. İsa(a.s)yı babasız yaratmış. Bundan ne anlamalı veya bunu nasıl kabullenmeliyiz?
Şimdi bu hikmetler ışığı altında, Hz. Havva‘nın yaratılması ile ilgili ayet-i kerimeleri ele alabiliriz.
1. “Allah Âdemi topraktan yarattı. Sonra ona 'ol' dedi ve o da oluverdi." (Âli imran Suresi, 59)
"O Allah ki; sizi bir tek nefisten (Hz. Adem(a.s)‘den) ondan da eşi (Hz. Havva‘yı) vücuda getirendir. (yaratandır.)” (Nisa Suresi, 1)
2. "O sizi bir candan (Hz. Adem‘den) yaratan, bundan da gönlü kendisine ısınsın (yatsın) diye eşini yapan (yaratan) O‘dur. Vaktaki o, eşini örtüp bürüdü. (Aile hayatı yaşadı) O da (Hz. Havva da) hafif bir yük yüklendi de (hamile kalıp bir müddet) bununla gidip geldi. Nihayet gebeliği ağırlaşınca, ikisi de Rabb‘lerine şöyle dua ettiler: Eğer bize düzgün bir çocuk verirsen, andolsun ki herhalde şükredenlerden olacağız." (A‘raf Suresi, 189)
3. "Ey Adem, sen, zevcenle birlikte, cennete yerleşin de ikiniz de dilediğinizden (yerden) yiyin. (Ancak) şu ağaca yaklaşmayın sonra ikiniz de kendinize yazık etmiş olursunuz." (A‘rafSuresi,19)
4. "Derken Şeytan, onlardan gizli bırakılmış o çirkin yerlerini (avret mahallerini) kendilerine açıklamak, göstermek için vesvese verdi ve; ‘Rabbiniz size bu ağacı, başka bir şey için değil, ancak iki melek olacağınız yahut (ölümden kurtulacağınız) cennette ebedi kalacağınız için yasak etti‘ dedi." (A‘raf Suresi, 20)
"Havva, Âdem'in bir kaburga kemiğinden yaratıldı." (Buhari, Nikah 79; Müslim, Reda 65; Tirmizi, Talak 12; Darimi, Nikah 45; Ahmed b. Hanbel, II/428, 449, 530 ve V/164.
Dikkat edilirse ayette "O bir candan eşini de yarattı" manasını hadis tefsir ediyor.
Yine de bu manalara muhalefet eden insanlar bulunmaktadır. Bu insanlar genellikle hadis-i şeriflere ve hadis kitaplarına saldıran insanlar olduğu için ayet-i kerimeleri hadislere muhalif olarak tefsir etmektedirler. Amaçları ayet-i kerimelerin doğru tefsirini bulmak değil ayeti kendi kafasına göre güya daha mantıklı bir şekilde yorumlayıp hadislerin kıymetini düşürmeye çalışmaktır.
Bu konuda meşhur tefsirlerden olan Tefsir-i Kebirde şöyle bir izah vardır. وَخَلَقَمِنْهاَزَوْجَهاَ Ondan da onun zevcesini yarattı.(Nisa Suresi,1)
Bu hususta birkaç mesele vardır.
BİRİNCİ MESELE:
Buradakiاَلزَّوْجُ(Ezvacu) kelimesinden murad, Havvâ (r.anha)’dır. Hz. Havvâ’nın Hz. Âdem’den yaratıldığı hususunda iki görüş bulunmaktadır:
Birinci görüş: Bu, ekseri âlimlerin kabul ettiği görüştür. Buna göre, Allah’u Teâlâ Hz. Âdem’i yaratınca, O’nu bir süre uyuttu. Sonra da, O’nun sol kaburgalarının birinden Hz. Havvâ’yı yarattı. Hz. Âdem uyandığında onu gördü, ona meyledip, onunla ünsiyet (yakınlık) kurdu. Hz. Âdem’in bedenin bir parçasından yaratılmıştı. Âlimler bu görüşlerine Hz. Peygamber’in “ Kadın eğri bir kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Eğer onu düzeltmeye kalkışırsan onu kırarsın. Onu eğri olarak bırakırsan ondan istifâde edersin.” (Buhari, Enbiya, 1; Müslim, Redâ 60 (2/1091). Buyurmuştur.
İkinci görüş: Bu, Ebu Müslim el-İsfehâni’nin görüşüdür. Buna göre Hakk Teâlâ’nın وَخَلَقَمِنْهَازَوْجَهَا(Vehalaka minha zevceha)buyruğundan murad, “Onun cinsinden, yani insan cinsinden, onun zevcesini yarattı “ manasıdır.
Bu, Hak Teâlâ’nın “Allah sizin için, kendinizden zevceler yaptı”وَاللّٰهُ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجًا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنْ اَزْوَاجِكُمْ بَن۪ينَ وَحَفَدَةً وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِۜ اَفَبِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَتِ اللّٰهِ هُمْ يَكْفُرُونَۙ ﴿72﴾(Nahl Suresi,, 72)
لَقَدْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ اِذْ بَعَثَ ف۪يهِمْ رَسُولًا مِنْ اَنْفُسِهِمْ يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِه۪ وَيُزَكّ۪يهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَۚ وَاِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ ﴿ 164﴾“ Allah, onlara kendilerinden bir peygamber gönderdiği için..” (Âl-i İmran Suresi, 164) ve لَقَدْ جَآءَكُمْ رَسُولٌ مِنْ اَنْفُسِكُمْ عَز۪يزٌۗ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَر۪يصٌ عَلَيْكُمْ بِالْمُؤْمِن۪ينَ رَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ ﴿128﴾“Andolsun, size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki… “ (Tevbe Suresi,, 128)ayetlerinde olduğu gibidir. Kâdi birinci görüşün daha kuvvetli olduğunu söylemiştir. Çünkü ancak bu durumda, âyetteki “Sizi bir tek candan yarattı “ ifâdesi, yerinde olmuş olur. Zira şayet Hz. Havva da yoktan yaratılmış olsaydı, o zaman insan soyu bir candan değil iki candan (nefisten ) yaratılmış olurlardı.
İKİNCİ MESELE: Hz. Âdem (a.s)’in Yaratılması
İbn Abbas (r.a) şöyle demektedir: Hz. Âdem(a.s)’e, “Âdem“ ismi verilmiştir. Zira Allah Teâlâ onu, yeryüzünün kızıl, siyah güzel ve çirkin topraklarından yaratmıştır. İşte bu sebepten ötürü, onun çocukları arasında kızıl derili, siyah derili, güzel ve çirkin olanlar vardır. Onun hanımı da “Havvâ” diye adlandırılmıştır. Çünkü o Hz. Âdem’in kaburgalarının birinden yaratılmıştır. Demek ki o, canlı (hayy) olan bir şeyden yaratılmış ve ona nisbetle de “Havvâ” diye adlandırılmıştır.
ÜÇÜNCÜ MESELE: Yoktan Yaratma Meselesi
Bir grup tabiatcı, bu ayetle istidlâl ederek şöyle demişlerdir: “Allah’u Teâlâ’nın “Sizi bir tek candan yarattı..” buyruğu bütün insanların tek bir nefisten yaratıldığını gösterir.
O’nun ,“ ondan da onun zevcesinin yarattı” sözü de, eşinin o nefisten yaratıldığına delâlet eder. Cenâb-ı Allah, daha sonra Hz. Âdem(a.s) hakkında, “ Onu topraktan yarattı.” (Âl-i imran Suresi, 59) buyurmuştur. Binaenâleyh bu, Hz. Âdem’in de topraktan yaratıldığına delâlet eder. Allah’u Teâlâ, insanlar hakkında ise, “sizi ondan (topraktan) yarattık.” ( Taha Suresi, 55) demiştir. Bütün bu âyetler, sonradan olan bir şeyin, önceden olan bir maddeden yaratıldığına ve herhangi bir şeyin sırf âdemden (yokluktan) yaratılmasının imkânsız olduğuna delâlet etmektedir.”
Kelamcılar, onlara şöyle diyerek cevap vermişlerdir: “ Bir şeyi bir şeyden yaratmak (halketmek) aklen imkânsızdır. Çünkü yaratılmış olan bu şey, eğer kendinden önce mevcut olan o şeyin aynı olursa, bu bir yaratma olmaz. Bu bir yaratma olmayınca da, başka bir şeyden yaratılmış olması da imkânsız olur. Şayet biz, bu yaratılan şeyin kendinden önce mevcut olan o şeyden başka bir varlık olduğunu söylersek, bu durumda yaratılan ve sonradan meydana gelen bu şey, sırf yokluktan meydana gelmiş ve bulunmuş olur. Böylece, bir şeyin başka bir şeyden yaratılmasının aklen imkânsız olduğu sâbit olur. Bu ayetteki مِنْ(Min)harf-i
cerri, ibtidâ-i gaye manasınadır. Bu, şu demektir. Bu şeylerin, şeylerden meydana gelişinin başlangıcı, bir zaruretten ötürü değil, sadece öyle vâki olduğu içindir.”
DÖRDÜNCÜ MESELE
Keşşaf sahibi, ism-i fail lafzı ile, ayetin وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا﴾ şeklinde de okunduğunu söylemiştir. Bu, mahzuf bir mübtedânın haberi olup, takdiri,هُوَخَالِقٌ“(HuveHalaka)O, yaratandır..” şeklindedir.
وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالًا كَث۪يرًا وَنِسَآءًۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذ۪ي تَسَآءَلُونَ بِه۪ وَالْاَرْحَامَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَق۪يبًا ﴿1﴾“..ve o ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar türetip yayan (Rabb’iniz’den ittika edin). Kendisi adına birbirinize dileklerde bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık (bağlarını kesmekten) sakının. Çünkü Allah sizin üzerinizde tam bir gözeticidir.” (Nisa Suresi, 1)
Cenab-ı Allah’ın, “ikisinden birçok erkekler ve kadınlar türetip yayan’’ buyruğu ile ilgili birkaç mesele vardır:
BİRİNCİ MESELE: İnsanların bir ana - babadan çoğalmaları;
Vâhidî, Cenâb-ı Hakk’ınوَبَثَّ مِنْهُمَا buyruğu ile dağıtıp, yayma manasını murad ettiğini söylemiştir. İbnu’l-Muzaffer ise şöyle demektedir. “ بَثَّ (bess) senin eşyayı dağıtmandır. Mesela, بَثَّالْخَیْلَفِیالْغَارَةِ “Atları, hücum için dağıtıp yaydı”; بَثَّالصَّیَّادُكَلاَبَەُ “ Avcı, köpeklerini salıp dağıttı”; خَلَقَاللَّەُالْخَلْقَفَبَثَّهُمْفِیالْاَرضِ“ Allah, mahlûkatı yarattı ve onları yeryüzüne dağıttı” ve birisi halıları yaydığında, بَثَثْتُالْبُسُطَ“ halıları yaydım” denilir. Nitekim Cenâb-ı Hakk da, وَزَرَابِیُّمَبْثُوثَةٌ “ yayılıp serilmiş saçaklı halılar…” (Ğaşiye Suresi, 16) buyurmuştur.” Ferra ve Zeccâc, bazı Arapların, fiili اَبَثَّاللَّەُالْخَلْقَ“ Allah mahlûkatı dağıttı” şeklinde kullandıklarını söylemişlerdir.
İKİNCİ MESELE: Cenâb-ı Hakkوَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالًا كَث۪يرًا وَنِسَآءًۚ “ İkisinden erkekleri ve kadınları türetip yaydı” buyurmamıştır. Çünkü bu ifade, bütün erkek ve kadınların bizzat o ikisinden yaratılmış olmalarını gerektirir ki bu imkânsızdır. İşte bundan ötürü Allah’u Teâlâ bu ifade şeklini bırakıp, “ ikisinden birçok erkekler ve kadınlar türetip yaydı” buyurmuştur.
Şimdi, “Cenab-ı Hak için, “ikisinden birçok erkekler ve birçok kadınlar..” dememiş ve niçin çokluğu kadınları değil de erkeklere tahsis etmiştir?” denilir ise, biz deriz ki : Allah bilir ya, bunun sebebi şudur: Erkeklerin şöhretli oluşları daha fazladır. Binâenaleyh onların çoklukları daha çok görülür. İşte bundan ötürü, çok oluş bilhassa onlara tahsis edilmiştir. İşte bu durum adeta, erkeklere yakışanın şöhret, ortaya çıkma ve görünme olduğuna; kadınlara yakışanın da gizlenmek ve sesini çıkarmayıp adının sanının anılmaması olduğuna bir dikkat çekmedir.
ÜÇÜNCÜ MESELE: Bütün beşeriyetin zerreler halinde olduğunu ve Hz. Âdem(a.s)’in sulbünde bulunduğunu söyleyenler. Ayetteki, “ikisinden birçok erkekler ve kadınlar türetip yaydı” buyruğunu zahiri manasına hamletmişler; böyle söylemeyenler ise bu ifadeden maksadın, “onların çocuklarının onlardan türeyip çoğalması ve onların çocuklarından da yeni nesil ve toplulukların türeyip meydana gelmesi olduğunu söylemişlerdir ki, bu durumda bütün insanların, Hz. Âdem ve Havva’nın evlatları oluşları mecazen olmuş olur. (Fahruddîn Er Râzî Tefsîr-i Kebîr C7. Shf 310.11.12.13.)
Hz. Âdem, yeryüzünde ilk insan ve ilk peygamber, bütün insanların babası’dır. Çeşitli memleketlerden getirilen toprakları melekler su ile çamur yapıp, insan sekline koydular. Mekke ile Taif arasında 40 yıl yatıp salsal oldu. Yani pismiş gibi kurudu.
Önce Muhammed aleyhisselamın nuru alnına kondu. Sonra Muharrem'in onuncu Cuma günü ruh verildi. Her seyin ismi ve faydası kendisine bildirildi. Boyu ve yaşı kesin olarak bildirilmedi. Allah’u Teâlâ’nın emri ile bütün melekler, Âdem’e secde etti, ama Iblis (seytan) kibirlenip, bu emre karşı geldi ve secde etmedi: “Hani biz meleklere (ve cinlere): Âdem’e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz cevirdi ve büyüklük taşladı, böylece kâfirlerden oldu.” (Bakara Suresi, 34)
Hz. Âdem 40 yaşında Firdevs adındaki Cennet'e götürüldü. Cennet'te yahut daha önce Mekke dışında uyurken, sol kaburga kemiğinden Hz. Havva yaratıldı. Allah’u Teâlâ onları birbirine nikah etti. Yasak edilen ağaçtan unutarak ve İblis'in oyununa gelerek önce Havva, sonra Âdem aleyhisselam yedikleri için Cennetten çıkarıldılar. Âdem aleyhisselam Hindistan'da Seylan (Ceylon) adasına, Havva ise Cidde'ye indirildi. 200 sene ağlayıp yalvardıktan sonra, tövbe ve duaları kabul olup, hacca gitmesi emr olundu: “Sonra Rabbi onu seçkin kıldı; tövbesini kabul etti ve doğru yola yöneltti.” (Ta'ha Suresi, 122)
Arafat ovasında Havva ile buluştu. Kâbe’yi inşa etti. Hz. Âdem her sene hac yapardı. Arafat meydanında veya başka meydanda, kıyamete kadar gelecek çocukları belinden zerreler halinde çıkarıldı. “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye soruldu. Hepsi “Evet” dedi. Sonra hepsi zerreler haline gelip, beline girdiler. Yahut belinden yalnız kendi çocukları çıktı. Sonra Sam'a geldiler. Burada çocukları oldu. Neslinden 40.000 kişiyi gördü. 1500 yaşında iken çocuklarına peygamber oldu.
Çocukları çeşitli dillerde konuştu. Cebrail aleyhisselam 12 kere geldi. Oruç, her gün bir vakit namaz ve gusül abdesti emredildi. Kendisine kitap verilip, fizik, kimya, tıp, eczacılık, matematik bilgileri öğretildi. Süryani, Ibrani ve Arabi diller ile kerpiç üstüne çok kitap yazıldı. Bir rivayete göre 2000 yaşında iken Cuma günü vefat etti. Hz. Havva 40 sene sonra vefat etti. Kabirlerinin Kudüs'de veya Mina’da Mescid-i Hif'de veya Arafat'ta olduğu rivayetleri vardır.
Cenâb-ı Allah Hazret-i Âdem’i (a.s) nasıl kendi kudret eliyle topraktan yaratmışsa; (En’am Sûresi: 2; Mü’minûn Sûresi: 13; Secde Sûresi: 7; Sad Sûresi: 71; Hicr Suresi: 26,), Hazret-i Havva’yı da kudret eliyle yine aynı özden yaratmıştır. Yani kadın ve erkek aynı özden yaratılmışlardır. Nitekim “Nasıl Allah’ı inkâr edersiniz ki, siz bir takım cansız maddelerden ibaret iken O sizi yaratıp hayata kavuşturdu. Sonra O sizi öldürecek, sonra tekrar diriltecektir. Sonunda O’na döndürüleceksiniz” (Bakara Sûresi: 28),
Bedîüzzaman’a göre, zerreler âlemindeki zerreler baba sulbüne intikal edince başka sûretlere girerler ve nutfe olurlar, ana rahmine girince de daha başka sûretlere dönerler. Burada embriyo hücresi olurlar, alaka olurlar ve mudga olurlar. Nihayet sonra da insan sûretini giyerek ortaya çıkarlar. Bu kadar acaib değişimler içinde zerreler öyle muntazam kânunlarla hareket ederler ki, sanki her bir zerre, zerreler âleminde iken vazifelendirilmiş ve meselâ Abdülmecid’in gözünde yer alıp vazife görmek üzere yola çıkarılmıştır. Bu hali gören her bir akıl tereddütsüzce hükmeder ki, o zerreler, özel bir kast ile, eşsiz bir hikmet altında gönderilmektedirler.(İşârâtü’l-İ’câz, Y. A. Neşr. İstanbul, 1994, s. 228)
Anlaşılıyor ki erkek nasıl doğrudan kudret eliyle müstakil yaratılmışsa, kadın da bizzat kudret eliyle müstakil yaratılmıştır.
Kadının Hazret-i Âdem’in (a.s) ege kemiğinden yaratıldığı ile ilgili rivayetlere gelince: Böyle rivayetler vardır. Peygamber Efendimiz (s.a.v): “Ey mü’minler! Kadınlar hakkında birbirinize hayır ve iyilik tavsiye ediniz! Çünkü kadın kısmı bir kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburga kemiğinin en eğri tarafı üst kısmıdır. Eğer sen eğri kemiği doğrultmaya çalışırsan, onu kırarsın. Kendi hâline bırakırsan eğri olmakta devam eder. Binaenaleyh sizler, kadınlar hakkında birbirinize iyilik tavsiye ediniz” buyurduğu rivayet edilmiştir. (Müslim, Radâ, 60; Buhârî, Enbiyâ, 1, Nikâh, 80; İbn-i Mâce, Tahâret, 77; Dârimî, Nikâh, 35; Ahmed b. Hanbel, 5/8)
Şu âyetler bu hadisi destekler mahiyettedir: “Ey İnsanlar! Sizi tek bir insandan yaratan Rabb’inizden korkun ki, ondan da eşini yarattı.”(NisâSûresi:1)
“Sizi tek bir insandan yaratan, ondan da seveceği eşini yaratan O’dur.” (A’râf Sûresi: 189)
“O sizi tek bir insandan yarattı, sonra ondan da eşini yarattı.” (Zümer Sûresi: 6)
Fakat bu âyetlerde geçen “ondan eşini yarattı” ibarelerini “eşini kendi cinsinden yarattı” mânâsında yorumlayan ve yukarıdaki
hadisi de yine Peygamber Efendimizin (s.a.v): “Şüphesiz kadın kaburga kemiği gibidir. Onu zorla doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Eğer mutlu bir hayat yaşamak istersen, eğriliği ile birlikte onu seversin.”(Müslim, Radâ, 18; Buhârî, 6/145)hadisi ile yorumlayarak anlatılmak istenen şeyin kadının kaburga kemiğinden yaratılması değil, kadının kaburga kemiği gibi ince ve nazik yaratılışlı olması olduğunu ve burada kaburga kemiğinin mecazî olarak kullanıldığını ileri süren yorumcular da vardır.
Allah kadını dilerse topraktan yaratır, dilerse erkeğin ege kemiğinden yaratır. Allah dilediğini yapmaya kadirdir. Bizce buna inanmak yeterlidir. Kadının ne doğrudan topraktan yaratılması ona ilâve bir değer katar, ne de erkeğin kaburga kemiğinden yaratılması onun değerini düşürür. Her iki ihtimalde de Allah’ın kudreti, ilmi, iradesi, hikmeti söz konusu değil mi? Allah dilediğini dilediği gibi yaratmaya kadir değil mi?
Allah, yüce âyetlerinde neyi murad etmişse, Peygamber Efendimiz (s.a.v) yüksek hadislerinde neyi anlatmak istemişse hepsi haktır ve gerçektir. Nihayet esas olan şudur: “Allah’ın ayetlerindendir ki, size hemcinslerinizden kendilerine ısınacağınız eşler yaratmış, aranıza sevgi ve merhamet vermiştir.” (Rûm Sûresi: 21)
1. Bu hadis muhtelif vecihlerde rivayet edilmiştir. Burada zikri gereken ziyâdeli bir veçhi şöyle: “Kadıneyeği kemiğinden yaratılmıştır. Aslâ bir istikamet üzere doğru olmayacaktır. Ondan istifâde etmek istersen eğri haliyle istifade et, doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Onun kırılması, boşanmasıdır."
2. Hadis kadınların kendilerine has tabiatları olduğuna, bu tabiatın fıtri olup istenen şekilde değiştirilemiyeceğine, onu kendi tabiî şekliyle kabul etmek, mevcut hâli üzere uyum yapma yolları aramak icabettiğine, onların eğriliklerine tahammül etmek gerektiğine dikkat çekiyor. Aksi hâlde istenen şekilde bir istikamet vermek, onu kırmak demek olacaktır. Bu da boşanmadır. Hadisin bir veçhinde şöyle denir:"Kadın eyeğidendir, doğrultursan kırarsın. Ona iyi muâmelede bulun onunla yaşa."
Bu veçhinden daha iyi anlaşılacağı üzere, Resulullah kadınların hassas bir mizaç üzere yaratıldıklarına, onlara iyi muamele yapıldığı takdirde onlarla uyum içinde yaşanabileceğine dikkat çekmektedir.
İmam Gazâli: "Kocanın karısı ile iyi geçinmesi, ona karşı güzel ahlakla muamelede bulunması, kadının hakkıdır. Güzel ahlaktan murad kadına Güzel ahlaktan murad kadına eza-cefa etmemek değil, onun ezasına tahammül göstermektir, Resulullah'ın yolundan giderek kadının taşkınlık ve gazabına karşı halîm selîm davranmaktır."der. Bazı âlimler bu hadiste Resulullah'ın kadınlara olan şefkat ve merhametini görürler.
3. Hadis kadınların bidayette eyeği kemiğinden yaratıldığına da parmak basıyor. Yani ilk kadın Hz. Havva'nın, Hz. Âdem aleyhisselam'dan yaratıldığına dikkat çekiyor. Başka rivayetlerde daha sarîh olarak Hz. Havva’nın, Hz. Âdem'in en kısa olan sol eyeği kemiğinden yaratıldığı ifade edilmiştir. Esâsen Kur'an muhtelif âyetlerinde insanlığın bir tek nefisten (Hz. Âdem'den) yaratılıp sonradan çoğaltıldığını açıklar. Ayette "bir tek nefisten nasıl yaratıldılar? Eyeğisinden mi, hangi eyeğisinden?" gibi teferruata girilmez. Nisa suresindeki âyet şöyle: “Ey insanlar, sizi bir nefisten yaratan, ondan da zevcesini (Havva'yı) yaratan Rabbinizden korkun. Sonra da o ikisinden çok sayıda erkek ve kadınlar yarattı." (Nisâ, Suresi,1)
4. Âlimler kadınların eğriliği deyince onların hırçınlığı, hissiliği, aklen zayıf oluşu, en basit bir hâdisede boşanma talep etmesi, kocanın gücünü aşan talep ve isteklerde bulunması, aile sırrını ifşa etmesi, nankörce davranması, dedikodu yapması gibi umumiyetle fıtrî olan zaaflarını anlarlar. Şu halde Resulullah (s.a.v), sadedinde olduğumuz hadiste, kadınların bu fıtrî hallerine dikkat çekerek, onların bu zaaflarını gidermeye kalkma yanlışlığına düşmeden, bu hallerine tahammül ederek geçinme yollarını aramayı tavsiye etmektedir. Onlarla güzel geçinmede nebevî tavsiyenin esası tahammül, anlayış ve iyi davranıştır.
Ayrıca ilk erkek olan Hz. Âdem'in, ilk kadın olan Havva'nın yaratılışı tamamen istisnai bir durumdur. Şu noktayı da önemle belirtmek gerekir: Bilim adamlarımızın ifadesine göre insanın her hücresinde, program bazında, bütün organlarının karakterleri mevcuttur. Hangi şey yaratılacaksa ona ait özelliklerin ortaya çıkmasına izin verilir, diğerleri baskı altında tutulur. Buna göre, Hz. Havva'nın yaratılışında kaburga kemiğinden bir hücre, temel olmuş olabilir. Bu hücre bir saç hücresi yahut ciğer hücresi de
olabilirdi. İlahi hikmet bunu böylece takdir etmiştir.
DİĞER DİN VE KİTAPLARDA
Tahrif edilmiş Kitab-ı Mukaddeste, İncil ve Tevrat tada Hz. Havva(r.anha) validemiz ve Hz. Âdem(a.s)babamızla ilgili İslam’a uyan ve çoğu da iftira olan bilgiler vardır.
Şu kesinlikle bilinmelidir ki İlk insan ilk peygamber mahlûkatın en şereflisi babamız Hz. Âdem(a.s)ve annemiz Hz. Havva(r.anha)bu imtihan dünyasında Rabbimizin emirlerine uymuş biz evlatlarına her konuda örnek olmuşlardır. Dualarıyla, tövbeleriyle, ibadet ve taatleriyle, Rabbimize nasıl kulluk yapılacağını, hayat mücadelesini, nefis ve şeytanla mücadeleyi, ebedi saadet yurdu olan Cenneti nasıl kazanacağımızı göstermiş ve örnek olmuşlardır. Rabbim bizleri onlara layık gerçek mümin ve Müslüman evlatlarından eylesin. Âmin.
İbrânîce Tevrat’ta adı Havvâh’tır. Tevrat’ın Yunanca tercümesine Eva, Latince’yeHeva, buradan da Batı dillerine Eve şeklinde geçmiştir. Tevrat’a göre insan neslinin annesine Havvâ ismi, bütün yaşayanların annesi olduğu için “canlı, yaşayan” anlamında Hz. Âdem tarafından verilmiştir.(Tekvîn, 3/20) Böylece Kitâb-ı Mukaddes yazarı, havvâ kelimesini “yaşamak” veya “yaşatmak” anlamındaki hâyah köküyle (La SainteBible: La Bible de Jerusalem, s. 12; Ligier, s. 222) yahut “hayat” anlamındaki hayya ile açıklamaktadır. (Ancien Testament, s. 49)
Tevrat tefsirlerine göre Havvâ, Âdem’in sağ böğründeki on üçüncü kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Tanrı onu böbürlenmemesi için Âdem’in başından, başkasına bakmaması için onun gözlerinden, başkalarını dinlememesi için kulaklarından, dedikodu yapmaması için ağzından, kıskanç olmaması için kalbinden, hırsızlık yapmaması için ellerinden, başıboş dolaşmaması için de ayaklarından yaratmamış; fakat mütevazı olması için bedenin gizli olan kısmından (kaburga kemiğinden) yaratmıştır. (EJd., VI, 980; Genesis Rabba, XVIII/2; Cohen, s. 160)
İbrânîce Tevrat’ta, “Adam’dan aldığı kaburga kemiğinden bir kadın bina etti” denilmektedir. Kaburga karşılığındaki İbrânîce kelime aynı zamanda “yan, böğür” anlamına da gelmektedir. (Ancien Testament, s. 47).
Âdem ve Havvâ’ya dair Ermenice yazılmış apokrif kitaplarda ise Âdem’in cuma sabahı, Havvâ’nın da onun kaburga kemiğinden günün üçüncü saatinde yaratıldığı, Âdem’in günün ikinci saatinde, Havvâ’nın ise gecenin üçüncü saatinde öldüğü belirtilir. Cesetleri Hz. Nûh tarafından gemiye nakledilmiş, tûfan sonrasında Âdem’in cesedi Golgotha’ya, Havvâ’nın cesedi de Beytlehem’e Mesîh’in doğduğu mağaraya defnedilmiştir. (a.g.e., I, 129)
Hıristiyanlık, Havvâ’nın yaratılışı ve hayatıyla ilgili olarak Tevrat’ta yer alan bilgileri kabul etmekte ve onu Meryem’le karşılaştırmaktadır. Kilise babaları arasında Meryem’le Havvâ’yı karşılaştıran ilk kişi olan Justin’e göre Meryem hayat ve sadakatin, Havvâ ise sadakatsizlik ve ölümün sembolüdür. İskenderiyeli Clement, Irenaeus, Methodius, Tertullian ve Augustin de Havvâ’ya dair geniş yorumlar yapmışlar, fakat bu yorumlarda genellikle Meryem’in olumlu, Havvâ’nın olumsuz yönünü işlemişlerdir. Kilise babalarının yorumunda bir bâkire (Havvâ) sebebiyle ölüme mahkûm olan insanlık yine bir bâkire (Meryem) vasıtasıyla kurtulmaktadır. Hıristiyan telakkisine göre kadın haram meyveyi Âdem’e yedirerek cennetten kovulmasına ve böylece insan neslinin günahkâr olmasına sebep olmuştur. Augustin, Havvâ’nın Âdem’in kaburga kemiğinden yaratılmasında sembolik bir değer görür. Buna göre Havvâ, erkeğin gücünden faydalanması istendiği için onun kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Erkekte ise alınan kaburga kemiğinin yerine ona kadın yumuşaklığını veren et konmuştur. Aquinas, kadının erkeğin böğründen yaratılmasında kadın ve erkeğin sosyal iş birliğinin işaretini görür. (New Catholic Encyclopedia, V, 655-656).
Yeni Ahid Havvâ’nın aldatmasını hıristiyanlar için bir uyarı olarak zikreder. (Korintoslular’a İkinci Mektup, 11/3) ve kadının aldanarak suça düşmesi yüzünden ancak çocuk doğurmakla kurtulabileceğini belirtir. (Timoteos’a Birinci Mektup, 2/15). Erkek kadına hâkim olmalıdır, zira önce Âdem, sonra Havvâ yaratılmıştır. Bir yoruma göre Âdem aldanmamış, fakat kadın aldanarak suça düşmüştür. (Timoteos’a Birinci Mektup, 2/12-14).
İslâm öncesi dönemde Hristiyan şair Adî b. Zeyd’in bir şiirinde de rastlanan Havvâ adı (Horovitz, s. 108) Kur’ân-ı Kerîm’de geçmemekte, Hz. Âdem’le ilgili âyetlerde ondan Âdem’in zevcesi olarak bahsedilmektedir. (Bakara Suresi,35; A‘râf Suresi,19; Tâhâ Suresi,117).
Bazı hadislerle konuya dair İslâmî literatürün tamamında ise Hz. Âdem(a.s)’in hanımının ismi olarak zikredilmektedir. Ayrıca Havvâ kelimesi için “siyah” anlamındaki ahvânın müennesi, bir yer adı ve hatta Alkame b. Şihâb’ın atının adı şeklinde açıklamalar yapılmaktadır. (Lisânü’l-ʿArab, XIV, 207-208; Horovitz, s. 109).
İSLAM’DA HZ.HAVVA
Kur’ân-ı Kerîm’de verilen bilgilere göre Âdem ile zevcesi Allah tarafından cennete yerleştirilir. Orada bir ağacın meyvesi dışında her şeyden diledikleri gibi yiyecekleri, fakat o ağaca yaklaştıkları takdirde zalimlerden olacakları bildirilir. Ancak şeytan her ikisini de kandırır ve yasak meyveden yerler. Bunun üzerine ayıp yerleri kendilerine görünür ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye çalışırlar. Daha sonra Allah’tan kendilerini bağışlamasını dilerler. Allah da yeryüzüne inip orada yaşayacaklarını, orada ölüp yine orada dirileceklerini bildirir. (Bakara Suresi, 35-38; A‘râf Suresi,19-25; Tâhâ Suresi,115-123).
Tevrat’taki bilgilerin aksine Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Âdem’in ilk günahı kadının teşvikiyle işlediğine dair hiçbir ifade yoktur. Nitekim Tevrat’ta yılanın Havvâ’yı, onun da Âdem’i kandırdığı belirtilirken, (Tekvîn, 3)
Kur’an’da şeytanın ikisinin içine vesvese soktuğu (A‘râf Suresi,20), ikisine de hata işlettiği (Bakara Suresi, 36) bildirilmektedir. Tâhâ sûresinde 120-121. ayetlerde, “Şeytan onun aklını karıştırdı ve ‘Ey Âdem! Sana ebedîlik ağacını ve sonu gelmez bir saltanatı göstereyim mi?’ dedi. Bunun üzerine ondan (ağacın meyvesinden) yediler” denilmektedir. Muhtemelen bu âyette, vahye muhatap olması sebebiyle asıl sorumluluk Âdem’e ait olduğu için şeytanın doğrudan ona hitap ettiği bildirilmiş, Havvâ’ya hitabından söz edilmemiştir.
Yahudi-Hristiyan geleneğinde Havvâ ayartıcı ve baştan çıkarıcı olarak takdim edilirken Kur’an’a göre insanlığın ilk çiftinin her birinin cennetten kovulmasıyla sonuçlanan olaylardan erkek ve kadın eşit bir şekilde sorumlu tutulmuştur. Nitekim Kur’an’da Âdem’in zevcesi Âdem’in kendisi gibi genellikle şeytanî düzenlerin kurbanı olarak resmedilir ve yine Âdem gibi şeytanın ayartmasına uymasından doğan sonuçlardan payını tamamıyla alır. Buna karşılık Kur’an sonrası İslâmî gelenekte Havvâ imajı, çok defa kocasının cennetten atılışından tek başına sorumlu tutulacak kadar değişmiştir. (Smith-Haddad, VI/1 [1992], s. 64)
Kur’an’da yer almamasına karşılık hadislerde Havvâ’nın gerek yaratılışı gerekse cennetten çıkarılıştaki rolüyle ilgili bilgiler mevcuttur. Birkaç hadiste Havvâ’nın adı anılmış (Müsned, V, 11; Buhârî, “Enbiyâʾ”, 1; Tirmizî, “Tefsîr”, 4, 7; İbn Mâce, “Ṭahâret”, 77), bazı hadislerde de Havvâ’nın adı zikredilmeden kendisinden dolaylı olarak söz edilmiştir. Havvâ adının geçmediği bir hadiste kadının eğe kemiğinden yaratıldığı belirtilirken Havvâ adının yer aldığı bir başka hadiste, “Eğer Havvâ olmasaydı kadın cinsi eşine hıyanet etmezdi” denilmiştir. (Buhârî, “Enbiyâʾ”, 1, 25; Müslim, “Raḍâʿ”, 62, 63).
Hadis yorumcuları, bu ifadeyle Havvâ’nın ilk günahtaki rolüne işaret edildiğini ileri sürerler. Meselâ İbn Hacer el-Askalânî, “Havvâ şeytanın kendisine şirin gösterdiği şeyi kabul etmiş ve kendisi de bunu Âdem’e şirin göstermiştir; işte hadisteki hıyanetin anlamı budur” der. (Fetḥu’l-bârî, VI, 424) Ancak aynı hadis, Havvâ’dan itibaren bütün kadınların cinsî cazibeleri dolayısıyla kocaları üzerinde dinî ve ahlâkî bakımdan olumsuz sonuçlar doğurabilecek bir etki gücüne sahip oldukları şeklinde de yorumlanmıştır. (Muhammed Gazâlî, s. 280-281, 286)
Tarih, tefsir ve kısas-ı enbiyâ kitaplarında Havvâ ile ilgili çoğu İsrâiliyat türünden çeşitli rivayetler yer almıştır. Buna göre Allah Âdem’i cennete yerleştirdiğinde Âdem orada yalnızdı. Onu ağır bir uykuya daldıran Allah sol böğründeki kaburga kemiklerinden birini almış ve ondan Havvâ’yı yaratmıştır. Bu ameliye sırasında Âdem hiç acı çekmemiştir; çünkü eğer acı hissetseydi kadına karşı meyli olmazdı. Daha sonra Havva’ya cennet elbiseleri giydirilir, süslenir ve Âdem’in başucuna oturtulur. Âdem uykudan uyanınca onu görür ve Havva adını verir. Meleklerin bir sorusu üzerine de onun kadın olduğunu, canlıdan yaratıldığı için ona Havvâ adını verdiğini bildirir; niçin yaratıldığı sorusuna da, “Her iki cinsin birbiriyle huzur bulması için” karşılığını verir. (Rûm Suresi,21; A‘râf Suresi,189; Sa‘lebî, s. 22)
Âdem topraktan yaratıldığı için erkekler yaşlandıkça güzelleşmekte, kadınlar ise etten yaratıldıkları ve et zamanla bozulduğu için yaşlandıkça çirkinleşmektedirler. (Sa‘lebî, s. 22) Aynı kaynaklarda cennette yasak meyveyi yemeleri için İblîs’in her ikisini de iğvâya çalıştığı ve yasak meyveyi önce Havva’nın, ardından Âdem’in yediği belirtilir. Saîd b. Müseyyeb’den nakledilen bir rivayette ise Âdem’in aklı başında iken yasak meyveyi yemediği, bunun üzerine Havva’nın ona içki içirip sarhoş ettiği, sonra da ağacın yanına götürerek Âdem’in yasak meyveden yemesini sağladığı ifade edilir.
Yine Kur’an dışındaki İslâmî kaynaklara göre yasak meyveyi yemek suretiyle ilâhî emre karşı gelmeleri üzerine Âdem ile Havva cennetten çıkarılarak cezalandırılmış, erkek ve kadına verilen müşterek cezalara ilâveten Havva’ya ve daha sonraki bütün hemcinslerine âdet kanaması, hamilelik, ağrılı çocuk doğurma gibi birçok ceza verilmiştir.
Cennetten çıkarıldıktan sonra Havva Cidde’ye inmiş ve Arafat’ta Hz. Âdem’le buluşmuş, yirmi batında kırk çocuk doğurmuş, Âdem’in ölümünden bir yıl sonra vefat etmiş ve onun yanına defnedilmiştir. Âdem’in kabri konusunda çeşitli görüşler mevcut olduğu gibi Havva’nın kabrinin yeri de bilinmemektedir. Cidde’de ona nispet edilen, Evliya Çelebi’nin ziyaret ettiği bir kabir Suudi yönetimi tarafından yıktırılmıştır. (DİA, VII, 524).
İLK İNSAN HZ.ADEM (A.S)VE EŞİ HZ.HAVVA ÖNCE CENNETE KONDU
Cenâb-ı Hak meleklerine yeryüzünde bir halife yaratacağını söylemiş, Hz. Âdem yaratılıp ruh üflenmiş, melekler Allah’ın emrini dinleyerek secde etmiş, İblis secde etmeyip isyan etmiş, Hz. Âdem (a.s) cennete yerleştirilmiş ve Hz. Havva yaratılmış ve her ikisi de cennette yaşamaya başlamıştı. İşte bu noktada, her meseleyi açık ve net bir şekilde açıklayan Rabbimiz, “Dedik ki: ‘Ey Âdem, sen ve eşin cennette oturun, ikiniz de ondan dilediğiniz yerde bol bol yiyin, fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.” (Bakara Suresi, 35)
Cenah-ı Hak, Hz. Havva(r.anha)annemizi ve Hz. Âdem(a.s) babamızı cennetine koymuş. Onlara cennette dilediklerini yapma özgürlüğü vermişti. Ancak bu geniş özgürlüğün bir tek istisnası vardı. O da cennette bulunan bir ağaca, hiçbir şekilde yaklaşmamak ve meyvelerinden yememekti. Onunla imtihan edildiler. Ancak Âdem ile Havva yani kadın ve erkek, bir anlık gafletle bu uyarıya yeterince kulak veremeyince yasak ihlal edilmiştir. İlk defa Şeytanı aleyhillane Havva ve Âdem babamıza “Vallahi billahi, tallahi, eğer bu meyveden yerseniz, melekler gibi ebedi burada, cennette kalırsınız diye yalan yere yemin etmişti. Ve her ikisi de meyveden yediler.
Meyvenin ne olduğunu ise açık ve net bir şekilde beyan etti. O meyvenin kendi nesli olduğunu, neslini aldığı zaman bu cennetten çıkacağını, nesli ile birlikte dünya yüzüne ineceğini ve cennet gibi mükemmel bir vefat edenlerden olacağını şüpheye yer bırakmaksızın kendisine bildirdi.
Bu durum Taha Sûresinde açıkça bildirilir:
“115 - Doğrusu bundan önce Âdem’e (bu ağaçtan yeme diye) emrettik, fakat unuttu ve biz onda bir azim (bir kararlılık) bulmadık.
116 - Bir vakit meleklere: “Âdem(e hürmet) için secde edin” demiştik; İblis’ten başka hepsi secde etmiş, o çekinmişti.
117 - Biz de (Âdem’e) şöyle demiştik: “Ey Âdem! Şüphesiz bu (İblis) sana ve eşine düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, sonra bedbaht olursun (sıkıntı çeker, perişan olursun).”
118 - “Doğrusu senin acıkmaman ve çıplak kalmaman (ancak) cennettedir.”
119 - Ve sen orada ne susarsın, ne de güneşin sıcağında kalırsın”
İşte bu ayetlerde yasak meyve yenildiği zaman cennetten çıkacağı, cennetten çıkmakla dünya yüzüne inileceği zerre miktar şüpheye yer verilmeksizin net bir şekilde açıklanmıştır. Yani Allah’ın meyveyi yasaklaması Hz. Âdem ve eşinin cennet gibi bir hayatı kaybedeceğine yöneliktir. Taha Sûresindeki mezkûr âyetler bunu gösteriyor. Rabbimiz 118 ve 119. âyetlerde cennet hayatının mahiyetini Hz. Âdeme (a.s) açıkladıktan sonra, eğer meyveyi yer; yani neslini almayı tercih eder ise bu hayattan dünya hayatı mertebesine indirileceğini, “Sakın İblis sizi cennetten çıkarmasın, sonra bedbaht olursun (sıkıntı çeker, perişan olursun)”âyeti ile açıklamıştır. Demek ki, yasak meyvenin bütün insanlığın nesli olduğu meselesi hem Hz. Âdem (a.s) ve Hz. Havva, hem de melekler ve hatta İblis tarafından bilinmekte idi.
"Şeytan, oradan ikisinin de ayağını kaydırttı, onları bulundukları yerden çıkardı..." (Bakara, Suresi, 36)
"Şeytan, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara fısıldadı: Rabbinizin sizi bu ağaçtan alıkoyması melek olmanız veya burada temelli kalmanızı önlemek içindir" (el-A'raf, 7/20) âyeti ise buna daha açık bir delildir. Hatta: "Şeytan, O'na vesvese vererek ey Âdem! Sana ebedîlik ağacını göstereyim mi?' ; "Bunun üzerine ikisi de o ağacın meyvesinden yedi, ayıp yerleri görünüverdi..." (Tâha Suresi, 120, 121)
Tahrifata uğramış dinlerin ve putperestliğin kadını aşağılık bir varlık kabul edip, insanlığın başına gelen belâların temel etkeni saydığı ve bu yüzden sakınılması gereken aldatıcı bir tuzak ve pislik kaynağı, erkeğin yanında sözü bile edilemeyecek bir mahlûk şeklinde telakki ettiği bir dönemde İslâm, kadının gerçek yerini belirlemiş, ona gereken değeri vermiştir. Kur'ân, kadının Hz. Âdem'le aynı nefisten yaratıldığını vurgulayarak; gerek yaratılış, gerek hukuk ve gerekse toplum açısından aynı değerde olduklarını, yaratılış bakımından iki cins arasında bulunan bazı farklılıkların biri diğerini tamamlayan iki parça arasındaki farktan öteye gitmediğini beyan etmiştir.
İşte Hz. Âdem (a.s) babamız, meseleyi bütün yönü ile bilerek, yasak meyve denilen insanlık tohumları hükmündeki zürriyetini alarak dünyaya inme yönünde bir tercih yapmıştır. Bu tercih neticesinde Allah’ın emrini dinlememek cezası olarak cennet hayatından yeryüzüne indirilmiştir. Yani kendi nefsinin lezzetlerini yerine, evlâtlarının kabiliyetlerinin inkişafı için dünya hayatı gibi sıkıntılı bir hayatı kabul etmiştir.
Elbette ki, bu hadisede Hz. Havva annemizin etkisi oldukça fazladır. Çünkü o bir annedir. Bir annenin evlâtlarına olan sevgisi, aşkı, şefkati, koruyuculuk duygusu, hasreti, arzusu, kavuşma isteği bir babadan en az üç kat fazladır. Elbette ki, Havva annemizin o yasak meyvede evlâtlarını, çocuklarını ve torunlarını manen görüp de dayanması mümkün değildi. Mutlaka ki yemek durumundaydı. O meyve içindeki başta Resül-i Ekrem (s.a.v) olmak üzere bütün peygamberler, bütün evliyalar, bütün salih kullarının nurlarındaki cezbeyi görüp de o meyveden uzak durması şefkat ve sevgi sırrına uygun düşmezdi. İşte Havva annemiz evlâtlarına ve çocuklarına karşı şefkat ve sevgi duygusu yasak meyveyi yemelerine ve cennet hayatı yerine sıkıntılı dünya hayatına tercih etmelerine sebep olmuştur.
Bu yemine aldanan Hz. Âdem(a.s)ve Hz. Havva annemiz bir anada üzerlerindeki cennet elbiseleri soyulmuş, avret yerleri açılmış, utançlarından sağa sola kaçmaya, avret yerlerini örtmeye çalışmışlardı. Çok pişman olmuşlardı. İhlalin hemen akabinde her ikisi de pişmanlıkla Yaradan’a şöyle yalvarmışlardır: “Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” (Araf Suresi, 23)
Yüce Allah onların dualarına icabet etmiş, ancak yaşamlarına yeryüzünde devam etmelerini murat ederek onlara şöyle seslenmişti: “… Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan mahşere çıkarılacaksınız.” (A‘râf Suresi, 25)
İlk yaratılan insan ruhu Peygamber Efendimiz (s.a.v)'in nuru ve ruhudur. Bedeni ilk yaratılan insan da Hz. Âdem (a.s)'dir.
Kur'an-ı Kerim'in açık ifadesiyle ilk insan Hz. Âdem (a.s)dir. Cenab-ı Hak onu yaratırken toprak unsurunu tercih etmiş, ondan yaratmış, daha sonra da ruh vermiştir. İlahi hikmet, hem Hz. Âdem (a.s)'e bir can yoldaşı olması hem de insan nevinin üreyip çoğalması için Havva validemizi yaratmıştır.
İnsanlık âlemi, aile dediğimiz karşılıklı sevgi ve hürmet esasına dayanan bir müesseseye muhtaçtır. Bunun sağlanması, insanlığın kurtulması anlamına gelir. İşte Hz. Âdem (a.s)’dan hanımının yaratılması, kudret-i İlahiyenin ayrı bir delilidir
İlk insan ve ilk peygamber Âdem (a.s)'in eşi, beşeriyetin anası ve ilk kadın. Hz. Âdem(a.s)la birlikte Cennet hayatını tatmış, bir kusur, zelle işleyerek, imtihan olarak dünyaya ayrı ayrı yerlere indirilmiş, kendilerine ilk defa Allah’u Zülcelâl’in ismini anarak yalan yere yemin edip kandıran Şeytanında ebediyen Cennetten kovulduğu, insanoğluna ebedi düşman kılındığı, bu dünya hayatında kıyamete kadar insan şeytan mücadelesinin devam edeceği bildirildiği, mahlûkatın en şereflisi olan insanın Allah’a ve Onun Resulüne itaatedenlerin, sıratı müstakim üzere bulunanların, nefis ve şeytanın tuzaklarından kurtulanların ebedi cenneti kazanacağı bildirilmiş, isyan edenlerin, nefis ve şeytanın tuzağına yakalanıp,iman etmeyen,Tövbe etmeyen, Allah’ın rahmetinden ümidini kesenlerin ebediyen Cehennemde İblisle beraber bulunacağını Rabbimiz haber vermiştir.
Hz. Havva(r.anha)'nın ne zaman ve nasıl yaratıldığı hakkında muhtelif rivayetler bulunmakla birlikte, bu konuda tam anlamıyla net ve kesin bir bilgiye sahip değiliz. Şu kadar var ki, Hz. Âdem (a.s)'den (veya Âdem ile aynı maddeden) yaratılmış olduğunu, Kur’an’ın "Sizi bir tek nefisten yaratan ve gönlünün huzura kavuşacağı eşini de ondan vareden Allah'tır." (A'raf Suresi,189) ve "Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini vareden ve her ikisinden pek çok erkek ve kadın türeten Rabbinize karşı gelmekten sakının. "(Nisâ Suresi,1) ayetlerinden öğreniyoruz.
"Sizi bir tek nefisten yaratan, onunla sükûnet bulsun diye eşini de ondan yaratan Allah'tır. O, eşini kucaklayıp sarılınca (ona yaklaşınca), eşi hafif bir yük yüklendi (hâmile kaldı). Bir müddet böyle geçti, derken yükü ağırlaştı. O vakit ikisi birden Rableri olan Allah'a şöyle dua ettiler: 'Eğer bize salih bir evlat verirsen, biz muhakkak şükredenlerden olacağız.' " (A’raf Suresi,189)
İnsanlar için dört türlü yaratılış şekli vardır:
1- İlk insan, ilk peygamber, ilk kitap verilen,Hz. Âdem (a.s) topraktan yaratılmıştır.
2- İnsanlığın ilk anası;Hz. Havva(r.anha) validemiz Hz. Âdem (a.s)’den yaratılmıştır.
3- Hz. İsa (a.s) babasız olarak Hz. Meryem(r.anha) validemizden yaratılmıştır.
4- Anne-baba vasıtasıyla diğer insanlar yaratılmıştır.
Hz. Âdem (a.s) ilk yaratıktır. (Secde Suresi, 7)
Şu ayetler de diğer yaratılışları çok net beyan ederler: Kehf Suresi, 37. Hacc Suresi, 5. Fatır Suresi, 11. Mü’min Suresi, 67. İsra Suresi, 61. A’raf Suresi, 12. Saffat Suresi, 11.
Diğer bazı ayet-i kerimler ile de cinnilerin dumansız ateşten yaratıldığı beyan edilmiştir. (Hicr Suresi, 26–29)
Cenab-ı Hak, Âdem(a.s)topraktan, şeytanı ateşten, melekleri Nurdan yaratmıştır.
Hz. Havva Annemiz Nasıl Yaratıldı?
“Yalnızlık, birlik, teklik, Allah’a mahsustur!” denilmiştir. O’ndan gayrısının tesellî ve ilgiye ihtiyacı vardır. Bütün bu fıtrî hususiyetler, cennet, bütün güzelliklerle dolu olduğu hâlde- Âdem -aleyhisselâm-’ın kendi cinsinden bir eş yaratılmasını istemesini gerekli kılmıştır.
İşte bu sebepten dolayı Cenâb-ı Hak, Âdem -aleyhisselâm-’a kendisiyle huzur ve sükûn bulacağı bir eş yaratmayı murâd etti. Bunun üzerine onun sol alt kaburga kemiğinden (eğe kemiğinden) bir filiz gibi, kendi nev’inden olan Hazret-i Havvâ’yı yarattı.
İbn-i Abbâs ve İbn-i Mes’ud -radıyallâhuanhümâ-’dan gelen bir rivâyete göre iblîs cennetten çıkarılıp Âdem -aleyhisselâm- oraya yerleştirildikten sonra, orada kendisiyle huzur bulacağı bir eşi olmaksızın yalnızca dolaşıyordu. Bu nîmetlere rağmen Rabbinden bir eş talebinde bulundu. Birgün uykusundan uyandığında başucunda sol eğe kemiğinden yaratılmış bir hanım gördü ve ona:
“Sen kimsin?” diye sordu. Oda:“Bir kadınım.” dedi. Âdem niçin yaratıldığını öğrenmek isteyince de:
“Allâh beni, senin benimle huzur ve sükûna ermen için yarattı.” dedi.
Canlı, hayat sâhibi mânâsına gelen Havvâ’ya bu isim, “hayy” yâni “diri” olan Âdem’den yaratılmış olmasından dolayı verilmiştir. (Taberî, Târih, I, 103-104)
“KADINLARA KARŞI İYİ DAVRANIN”
Buhârî’nin nakline göre Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“Kadınlara iyilikle muâmele edin, zîrâ kadın kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburga kemiğinin en eğri kısmı üst tarafıdır. Onu düzeltmeye çalışırsan kırılır, kendi hâline terkedersen, devamlı eğri kalır. O hâlde kadınlara karşı iyi davranın.” buyurmuştur. (Buhârî, Enbiyâ, 1) buyurmuştur.
Allah-u Teâlâ, Havva validemizi bilfiil Âdem (a.s)’den yaratmıştır. Bu yaratma şeklini de mealen şöyle bildirmiştir: “O Allah ki, sizi tek bir şahıstan yarattı. Ondan eşini yarattı. Ki, onunla rahat etsin.” (A’raf Suresi, 189)
Konuyla ilgili bir başka ayette mealen bildirilmiştir: “Ey insanlar! Sizi tek şahıstan yaratan Rabbinizin emirlerini yapın ve yasaklarından kaçının ve o tek şahıstan eşini yaratan ve bu ikisinden birçok erkek ve kadın yarattı.” (Nisa Suresi, 1)
Şu mealini zikredeceğimiz ayet çok açık ve net: “Sizi tek bir şahıstan yarattı, sonra ondan eşini yarattı.” (Zümer Suresi, 6)
Görünen husus çok net: A’raf Suresi’nin 189’uncu ayeti ile Zümer Suresi 6’ncı ayeti Âdem aleyhisselamın tek bir şahıs olarak yaratıldığını, Havva validemizin de Âdem aleyhisselamdan yaratıldığını açıkça ifade etmektedir. Nisa Suresi birinci ayette de yaratılış tertibi açıklanmıştır. Âdem aleyhisselamın tek şahıs olarak yaratıldığını ve Havva validemizin de Âdem aleyhisselamdan yaratılarak kendisine eş kılındığını ve bunlardan başlayarak anne-baba yoluyla, doğum şekliyle bütün insanlığın yaratılmış olduğu ifade edilmektedir.
Hz.Havva Annemiz, Hz. Âdem Babamıza Eş Olarak Yaratılmıştı
Hepimizin yakinen bildiğimiz bütün delilleri kat‘i olan Hz. Âdem(a.s)‘in ilk insan ve ilk peygamber olarak yaratılışı ve sonra Hz. Havva(r.anha)‘nın hayata çıkarılışı, birçok ilahi hikmeti beraberinde getirmiştir. Kadın olsun, erkek olsun, insanın tek başına yaşayamayacağı gerçeği birçok sebeplerle ortadadır. Kısa ölçüleri içinde Hz. Âdem ve Hz. Havva‘nın Ehl-i Sünnet vel‘Cemaatin görüşleri istikametinde yaratılışlarını delilleriyle işaret edelim. İlk atamız, Hz. Âdem(a.s)‘i ve annemiz Hz. Havva(r.anha)‘yı tanıyalım.
İlk yaratılan insan Hz. Âdem(a.s)... Yalnız yaşaması ve bildiğimiz dünya hayatının devam etmesi için ayrı bir cinsin yaratılması, Sünnetullahtır. Aynı zamanda sünneti tatbik yönüyle Sünnet-i peygamber’idir.
Hz. Âdem(a.s)‘in yaratılması, Cenab-ı Hakk‘ın kuvvet ve kudretine bağlıdır. Hz. Âdem‘in babasız ve annesiz, Hz. İsa‘nın da babasız yaratılması, ancak ve ancak Allah‘ın irade ve kudretine bağlıdır. Hiçbir varlığın alt yapısı olmadan (yani anne baba olmadan) bir canlıyı meydana getirmesi ve onun hayatının devam ettirmesi mümkün değildir. Yerin ve göğün yaratılması da
İnancımız bu istikamettedir. İşte Hz. Âdem(a.s) de Cenab-ı Hakk‘ın irade ve yaratması ile vücuda gelmiştir. Yüce Mevla‘nın bu yaratması, hiçbir canlının yardımına muhtaç olmadan gerçekleşmiştir. Allah’u Teâlâ, İhlâs Suresinde (1-4) "O Allah birdir. Allah Samed‘dir. (Hiçbir şeye muhtaç değildir, aksine her şey O‘na muhtaçtır) O doğurmamış ve doğmamıştır. O‘nun hiçbir dengi yoktur." Buyurmuştur.
Allah’u Teâlâ, yaratılışla ilgili ayet-i kerimelerde: Hz. Âdem‘in yaratılışı meleklerle Allah’u Teâlâ arasında geçen karşılıklı konuşma ile başlamıştır. Allah (c.c) meleklerine, Hz. Âdem ve neslini yeryüzüne halife yapacağını yeryüzünde otoriter bir duruma getireceğini haber verir. Melekler buna ilk anda şaşırırlar.
Ancak Cenab-ı Hakk, onlara, bilmedikleri bir sırrın ve Hz. Âdem‘in yaratılışında sadece kendisinin bildirdiği bir hikmetin varlığını söyleyerek cevap verdi: "Hani Rabbin meleklere; ‘muhakkak ben yeryüzünde bir halife yaratacağım‘ demişti. Melekler de ‘biz seni hamd ile tesbih edip dururken, orada fesat çıkaracak, kan dökecek kimse mi yaratacaksın?‘ demişlerdi. Allah ise ‘Sizin bilmediğinizi her halde ben bilirim‘ demişti”. (Bakara Suresi, 30)
Ayrıca, Hicr Suresi, 27-28, Sa‘d Suresi, 73-78 numaralı ayet-i kerimelere de bakılabilir.
Hz. Havva(r.anha) annemizin yaratılışını; Rabbimiz, hiçbir şeyi sebebe bağlı olmaksızın yaratmadığını birçok emirlerinde ve hatırlatmalarında beyan etmiştir.
Cenab-ı Hakk‘ın Hz. Havva‘yı yaratmasının, birçok sebebe bağlı olduğu Ehl-i Sünnet âlimlerinin görüşlerine göre bu dünya hayatı insanların varlığı ve birbirleriyle iletişim kurmaları ile devam ediyor.
Hz. Âdem(a.s)‘in tek başına iken, verilecek vazifeleri yerine getirmesi mümkün değildi. Yüce Mevla, Hz. Âdem‘i, anne-babasız, Hz. Havva‘yı annesiz, Hz. İsa(a.s)yı babasız yaratmış. Bundan ne anlamalı veya bunu nasıl kabullenmeliyiz?
Şimdi bu hikmetler ışığı altında, Hz. Havva‘nın yaratılması ile ilgili ayet-i kerimeleri ele alabiliriz.
1. “Allah Âdemi topraktan yarattı. Sonra ona 'ol' dedi ve o da oluverdi." (Âli imran Suresi, 59)
"O Allah ki; sizi bir tek nefisten (Hz. Adem(a.s)‘den) ondan da eşi (Hz. Havva‘yı) vücuda getirendir. (yaratandır.)” (Nisa Suresi, 1)
2. "O sizi bir candan (Hz. Adem‘den) yaratan, bundan da gönlü kendisine ısınsın (yatsın) diye eşini yapan (yaratan) O‘dur. Vaktaki o, eşini örtüp bürüdü. (Aile hayatı yaşadı) O da (Hz. Havva da) hafif bir yük yüklendi de (hamile kalıp bir müddet) bununla gidip geldi. Nihayet gebeliği ağırlaşınca, ikisi de Rabb‘lerine şöyle dua ettiler: Eğer bize düzgün bir çocuk verirsen, andolsun ki herhalde şükredenlerden olacağız." (A‘raf Suresi, 189)
3. "Ey Adem, sen, zevcenle birlikte, cennete yerleşin de ikiniz de dilediğinizden (yerden) yiyin. (Ancak) şu ağaca yaklaşmayın sonra ikiniz de kendinize yazık etmiş olursunuz." (A‘rafSuresi,19)
4. "Derken Şeytan, onlardan gizli bırakılmış o çirkin yerlerini (avret mahallerini) kendilerine açıklamak, göstermek için vesvese verdi ve; ‘Rabbiniz size bu ağacı, başka bir şey için değil, ancak iki melek olacağınız yahut (ölümden kurtulacağınız) cennette ebedi kalacağınız için yasak etti‘ dedi." (A‘raf Suresi, 20)
"Havva, Âdem'in bir kaburga kemiğinden yaratıldı." (Buhari, Nikah 79; Müslim, Reda 65; Tirmizi, Talak 12; Darimi, Nikah 45; Ahmed b. Hanbel, II/428, 449, 530 ve V/164.
Dikkat edilirse ayette "O bir candan eşini de yarattı" manasını hadis tefsir ediyor.
Yine de bu manalara muhalefet eden insanlar bulunmaktadır. Bu insanlar genellikle hadis-i şeriflere ve hadis kitaplarına saldıran insanlar olduğu için ayet-i kerimeleri hadislere muhalif olarak tefsir etmektedirler. Amaçları ayet-i kerimelerin doğru tefsirini bulmak değil ayeti kendi kafasına göre güya daha mantıklı bir şekilde yorumlayıp hadislerin kıymetini düşürmeye çalışmaktır.
Bu konuda meşhur tefsirlerden olan Tefsir-i Kebirde şöyle bir izah vardır. وَخَلَقَمِنْهاَزَوْجَهاَ Ondan da onun zevcesini yarattı.(Nisa Suresi,1)
Bu hususta birkaç mesele vardır.
BİRİNCİ MESELE:
Buradakiاَلزَّوْجُ(Ezvacu) kelimesinden murad, Havvâ (r.anha)’dır. Hz. Havvâ’nın Hz. Âdem’den yaratıldığı hususunda iki görüş bulunmaktadır:
Birinci görüş: Bu, ekseri âlimlerin kabul ettiği görüştür. Buna göre, Allah’u Teâlâ Hz. Âdem’i yaratınca, O’nu bir süre uyuttu. Sonra da, O’nun sol kaburgalarının birinden Hz. Havvâ’yı yarattı. Hz. Âdem uyandığında onu gördü, ona meyledip, onunla ünsiyet (yakınlık) kurdu. Hz. Âdem’in bedenin bir parçasından yaratılmıştı. Âlimler bu görüşlerine Hz. Peygamber’in “ Kadın eğri bir kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Eğer onu düzeltmeye kalkışırsan onu kırarsın. Onu eğri olarak bırakırsan ondan istifâde edersin.” (Buhari, Enbiya, 1; Müslim, Redâ 60 (2/1091). Buyurmuştur.
İkinci görüş: Bu, Ebu Müslim el-İsfehâni’nin görüşüdür. Buna göre Hakk Teâlâ’nın وَخَلَقَمِنْهَازَوْجَهَا(Vehalaka minha zevceha)buyruğundan murad, “Onun cinsinden, yani insan cinsinden, onun zevcesini yarattı “ manasıdır.
Bu, Hak Teâlâ’nın “Allah sizin için, kendinizden zevceler yaptı”وَاللّٰهُ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجًا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنْ اَزْوَاجِكُمْ بَن۪ينَ وَحَفَدَةً وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِۜ اَفَبِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَتِ اللّٰهِ هُمْ يَكْفُرُونَۙ ﴿72﴾(Nahl Suresi,, 72)
لَقَدْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ اِذْ بَعَثَ ف۪يهِمْ رَسُولًا مِنْ اَنْفُسِهِمْ يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِه۪ وَيُزَكّ۪يهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَۚ وَاِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ ﴿ 164﴾“ Allah, onlara kendilerinden bir peygamber gönderdiği için..” (Âl-i İmran Suresi, 164) ve لَقَدْ جَآءَكُمْ رَسُولٌ مِنْ اَنْفُسِكُمْ عَز۪يزٌۗ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَر۪يصٌ عَلَيْكُمْ بِالْمُؤْمِن۪ينَ رَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ ﴿128﴾“Andolsun, size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki… “ (Tevbe Suresi,, 128)ayetlerinde olduğu gibidir. Kâdi birinci görüşün daha kuvvetli olduğunu söylemiştir. Çünkü ancak bu durumda, âyetteki “Sizi bir tek candan yarattı “ ifâdesi, yerinde olmuş olur. Zira şayet Hz. Havva da yoktan yaratılmış olsaydı, o zaman insan soyu bir candan değil iki candan (nefisten ) yaratılmış olurlardı.
İKİNCİ MESELE: Hz. Âdem (a.s)’in Yaratılması
İbn Abbas (r.a) şöyle demektedir: Hz. Âdem(a.s)’e, “Âdem“ ismi verilmiştir. Zira Allah Teâlâ onu, yeryüzünün kızıl, siyah güzel ve çirkin topraklarından yaratmıştır. İşte bu sebepten ötürü, onun çocukları arasında kızıl derili, siyah derili, güzel ve çirkin olanlar vardır. Onun hanımı da “Havvâ” diye adlandırılmıştır. Çünkü o Hz. Âdem’in kaburgalarının birinden yaratılmıştır. Demek ki o, canlı (hayy) olan bir şeyden yaratılmış ve ona nisbetle de “Havvâ” diye adlandırılmıştır.
ÜÇÜNCÜ MESELE: Yoktan Yaratma Meselesi
Bir grup tabiatcı, bu ayetle istidlâl ederek şöyle demişlerdir: “Allah’u Teâlâ’nın “Sizi bir tek candan yarattı..” buyruğu bütün insanların tek bir nefisten yaratıldığını gösterir.
O’nun ,“ ondan da onun zevcesinin yarattı” sözü de, eşinin o nefisten yaratıldığına delâlet eder. Cenâb-ı Allah, daha sonra Hz. Âdem(a.s) hakkında, “ Onu topraktan yarattı.” (Âl-i imran Suresi, 59) buyurmuştur. Binaenâleyh bu, Hz. Âdem’in de topraktan yaratıldığına delâlet eder. Allah’u Teâlâ, insanlar hakkında ise, “sizi ondan (topraktan) yarattık.” ( Taha Suresi, 55) demiştir. Bütün bu âyetler, sonradan olan bir şeyin, önceden olan bir maddeden yaratıldığına ve herhangi bir şeyin sırf âdemden (yokluktan) yaratılmasının imkânsız olduğuna delâlet etmektedir.”
Kelamcılar, onlara şöyle diyerek cevap vermişlerdir: “ Bir şeyi bir şeyden yaratmak (halketmek) aklen imkânsızdır. Çünkü yaratılmış olan bu şey, eğer kendinden önce mevcut olan o şeyin aynı olursa, bu bir yaratma olmaz. Bu bir yaratma olmayınca da, başka bir şeyden yaratılmış olması da imkânsız olur. Şayet biz, bu yaratılan şeyin kendinden önce mevcut olan o şeyden başka bir varlık olduğunu söylersek, bu durumda yaratılan ve sonradan meydana gelen bu şey, sırf yokluktan meydana gelmiş ve bulunmuş olur. Böylece, bir şeyin başka bir şeyden yaratılmasının aklen imkânsız olduğu sâbit olur. Bu ayetteki مِنْ(Min)harf-i
cerri, ibtidâ-i gaye manasınadır. Bu, şu demektir. Bu şeylerin, şeylerden meydana gelişinin başlangıcı, bir zaruretten ötürü değil, sadece öyle vâki olduğu içindir.”
DÖRDÜNCÜ MESELE
Keşşaf sahibi, ism-i fail lafzı ile, ayetin وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا﴾ şeklinde de okunduğunu söylemiştir. Bu, mahzuf bir mübtedânın haberi olup, takdiri,هُوَخَالِقٌ“(HuveHalaka)O, yaratandır..” şeklindedir.
وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالًا كَث۪يرًا وَنِسَآءًۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذ۪ي تَسَآءَلُونَ بِه۪ وَالْاَرْحَامَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَق۪يبًا ﴿1﴾“..ve o ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar türetip yayan (Rabb’iniz’den ittika edin). Kendisi adına birbirinize dileklerde bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık (bağlarını kesmekten) sakının. Çünkü Allah sizin üzerinizde tam bir gözeticidir.” (Nisa Suresi, 1)
Cenab-ı Allah’ın, “ikisinden birçok erkekler ve kadınlar türetip yayan’’ buyruğu ile ilgili birkaç mesele vardır:
BİRİNCİ MESELE: İnsanların bir ana - babadan çoğalmaları;
Vâhidî, Cenâb-ı Hakk’ınوَبَثَّ مِنْهُمَا buyruğu ile dağıtıp, yayma manasını murad ettiğini söylemiştir. İbnu’l-Muzaffer ise şöyle demektedir. “ بَثَّ (bess) senin eşyayı dağıtmandır. Mesela, بَثَّالْخَیْلَفِیالْغَارَةِ “Atları, hücum için dağıtıp yaydı”; بَثَّالصَّیَّادُكَلاَبَەُ “ Avcı, köpeklerini salıp dağıttı”; خَلَقَاللَّەُالْخَلْقَفَبَثَّهُمْفِیالْاَرضِ“ Allah, mahlûkatı yarattı ve onları yeryüzüne dağıttı” ve birisi halıları yaydığında, بَثَثْتُالْبُسُطَ“ halıları yaydım” denilir. Nitekim Cenâb-ı Hakk da, وَزَرَابِیُّمَبْثُوثَةٌ “ yayılıp serilmiş saçaklı halılar…” (Ğaşiye Suresi, 16) buyurmuştur.” Ferra ve Zeccâc, bazı Arapların, fiili اَبَثَّاللَّەُالْخَلْقَ“ Allah mahlûkatı dağıttı” şeklinde kullandıklarını söylemişlerdir.
İKİNCİ MESELE: Cenâb-ı Hakkوَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالًا كَث۪يرًا وَنِسَآءًۚ “ İkisinden erkekleri ve kadınları türetip yaydı” buyurmamıştır. Çünkü bu ifade, bütün erkek ve kadınların bizzat o ikisinden yaratılmış olmalarını gerektirir ki bu imkânsızdır. İşte bundan ötürü Allah’u Teâlâ bu ifade şeklini bırakıp, “ ikisinden birçok erkekler ve kadınlar türetip yaydı” buyurmuştur.
Şimdi, “Cenab-ı Hak için, “ikisinden birçok erkekler ve birçok kadınlar..” dememiş ve niçin çokluğu kadınları değil de erkeklere tahsis etmiştir?” denilir ise, biz deriz ki : Allah bilir ya, bunun sebebi şudur: Erkeklerin şöhretli oluşları daha fazladır. Binâenaleyh onların çoklukları daha çok görülür. İşte bundan ötürü, çok oluş bilhassa onlara tahsis edilmiştir. İşte bu durum adeta, erkeklere yakışanın şöhret, ortaya çıkma ve görünme olduğuna; kadınlara yakışanın da gizlenmek ve sesini çıkarmayıp adının sanının anılmaması olduğuna bir dikkat çekmedir.
ÜÇÜNCÜ MESELE: Bütün beşeriyetin zerreler halinde olduğunu ve Hz. Âdem(a.s)’in sulbünde bulunduğunu söyleyenler. Ayetteki, “ikisinden birçok erkekler ve kadınlar türetip yaydı” buyruğunu zahiri manasına hamletmişler; böyle söylemeyenler ise bu ifadeden maksadın, “onların çocuklarının onlardan türeyip çoğalması ve onların çocuklarından da yeni nesil ve toplulukların türeyip meydana gelmesi olduğunu söylemişlerdir ki, bu durumda bütün insanların, Hz. Âdem ve Havva’nın evlatları oluşları mecazen olmuş olur. (Fahruddîn Er Râzî Tefsîr-i Kebîr C7. Shf 310.11.12.13.)
Hz. Âdem, yeryüzünde ilk insan ve ilk peygamber, bütün insanların babası’dır. Çeşitli memleketlerden getirilen toprakları melekler su ile çamur yapıp, insan sekline koydular. Mekke ile Taif arasında 40 yıl yatıp salsal oldu. Yani pismiş gibi kurudu.
Önce Muhammed aleyhisselamın nuru alnına kondu. Sonra Muharrem'in onuncu Cuma günü ruh verildi. Her seyin ismi ve faydası kendisine bildirildi. Boyu ve yaşı kesin olarak bildirilmedi. Allah’u Teâlâ’nın emri ile bütün melekler, Âdem’e secde etti, ama Iblis (seytan) kibirlenip, bu emre karşı geldi ve secde etmedi: “Hani biz meleklere (ve cinlere): Âdem’e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz cevirdi ve büyüklük taşladı, böylece kâfirlerden oldu.” (Bakara Suresi, 34)
Hz. Âdem 40 yaşında Firdevs adındaki Cennet'e götürüldü. Cennet'te yahut daha önce Mekke dışında uyurken, sol kaburga kemiğinden Hz. Havva yaratıldı. Allah’u Teâlâ onları birbirine nikah etti. Yasak edilen ağaçtan unutarak ve İblis'in oyununa gelerek önce Havva, sonra Âdem aleyhisselam yedikleri için Cennetten çıkarıldılar. Âdem aleyhisselam Hindistan'da Seylan (Ceylon) adasına, Havva ise Cidde'ye indirildi. 200 sene ağlayıp yalvardıktan sonra, tövbe ve duaları kabul olup, hacca gitmesi emr olundu: “Sonra Rabbi onu seçkin kıldı; tövbesini kabul etti ve doğru yola yöneltti.” (Ta'ha Suresi, 122)
Arafat ovasında Havva ile buluştu. Kâbe’yi inşa etti. Hz. Âdem her sene hac yapardı. Arafat meydanında veya başka meydanda, kıyamete kadar gelecek çocukları belinden zerreler halinde çıkarıldı. “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye soruldu. Hepsi “Evet” dedi. Sonra hepsi zerreler haline gelip, beline girdiler. Yahut belinden yalnız kendi çocukları çıktı. Sonra Sam'a geldiler. Burada çocukları oldu. Neslinden 40.000 kişiyi gördü. 1500 yaşında iken çocuklarına peygamber oldu.
Çocukları çeşitli dillerde konuştu. Cebrail aleyhisselam 12 kere geldi. Oruç, her gün bir vakit namaz ve gusül abdesti emredildi. Kendisine kitap verilip, fizik, kimya, tıp, eczacılık, matematik bilgileri öğretildi. Süryani, Ibrani ve Arabi diller ile kerpiç üstüne çok kitap yazıldı. Bir rivayete göre 2000 yaşında iken Cuma günü vefat etti. Hz. Havva 40 sene sonra vefat etti. Kabirlerinin Kudüs'de veya Mina’da Mescid-i Hif'de veya Arafat'ta olduğu rivayetleri vardır.
Cenâb-ı Allah Hazret-i Âdem’i (a.s) nasıl kendi kudret eliyle topraktan yaratmışsa; (En’am Sûresi: 2; Mü’minûn Sûresi: 13; Secde Sûresi: 7; Sad Sûresi: 71; Hicr Suresi: 26,), Hazret-i Havva’yı da kudret eliyle yine aynı özden yaratmıştır. Yani kadın ve erkek aynı özden yaratılmışlardır. Nitekim “Nasıl Allah’ı inkâr edersiniz ki, siz bir takım cansız maddelerden ibaret iken O sizi yaratıp hayata kavuşturdu. Sonra O sizi öldürecek, sonra tekrar diriltecektir. Sonunda O’na döndürüleceksiniz” (Bakara Sûresi: 28),
Bedîüzzaman’a göre, zerreler âlemindeki zerreler baba sulbüne intikal edince başka sûretlere girerler ve nutfe olurlar, ana rahmine girince de daha başka sûretlere dönerler. Burada embriyo hücresi olurlar, alaka olurlar ve mudga olurlar. Nihayet sonra da insan sûretini giyerek ortaya çıkarlar. Bu kadar acaib değişimler içinde zerreler öyle muntazam kânunlarla hareket ederler ki, sanki her bir zerre, zerreler âleminde iken vazifelendirilmiş ve meselâ Abdülmecid’in gözünde yer alıp vazife görmek üzere yola çıkarılmıştır. Bu hali gören her bir akıl tereddütsüzce hükmeder ki, o zerreler, özel bir kast ile, eşsiz bir hikmet altında gönderilmektedirler.(İşârâtü’l-İ’câz, Y. A. Neşr. İstanbul, 1994, s. 228)
Anlaşılıyor ki erkek nasıl doğrudan kudret eliyle müstakil yaratılmışsa, kadın da bizzat kudret eliyle müstakil yaratılmıştır.
Kadının Hazret-i Âdem’in (a.s) ege kemiğinden yaratıldığı ile ilgili rivayetlere gelince: Böyle rivayetler vardır. Peygamber Efendimiz (s.a.v): “Ey mü’minler! Kadınlar hakkında birbirinize hayır ve iyilik tavsiye ediniz! Çünkü kadın kısmı bir kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburga kemiğinin en eğri tarafı üst kısmıdır. Eğer sen eğri kemiği doğrultmaya çalışırsan, onu kırarsın. Kendi hâline bırakırsan eğri olmakta devam eder. Binaenaleyh sizler, kadınlar hakkında birbirinize iyilik tavsiye ediniz” buyurduğu rivayet edilmiştir. (Müslim, Radâ, 60; Buhârî, Enbiyâ, 1, Nikâh, 80; İbn-i Mâce, Tahâret, 77; Dârimî, Nikâh, 35; Ahmed b. Hanbel, 5/8)
Şu âyetler bu hadisi destekler mahiyettedir: “Ey İnsanlar! Sizi tek bir insandan yaratan Rabb’inizden korkun ki, ondan da eşini yarattı.”(NisâSûresi:1)
“Sizi tek bir insandan yaratan, ondan da seveceği eşini yaratan O’dur.” (A’râf Sûresi: 189)
“O sizi tek bir insandan yarattı, sonra ondan da eşini yarattı.” (Zümer Sûresi: 6)
Fakat bu âyetlerde geçen “ondan eşini yarattı” ibarelerini “eşini kendi cinsinden yarattı” mânâsında yorumlayan ve yukarıdaki
hadisi de yine Peygamber Efendimizin (s.a.v): “Şüphesiz kadın kaburga kemiği gibidir. Onu zorla doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Eğer mutlu bir hayat yaşamak istersen, eğriliği ile birlikte onu seversin.”(Müslim, Radâ, 18; Buhârî, 6/145)hadisi ile yorumlayarak anlatılmak istenen şeyin kadının kaburga kemiğinden yaratılması değil, kadının kaburga kemiği gibi ince ve nazik yaratılışlı olması olduğunu ve burada kaburga kemiğinin mecazî olarak kullanıldığını ileri süren yorumcular da vardır.
Allah kadını dilerse topraktan yaratır, dilerse erkeğin ege kemiğinden yaratır. Allah dilediğini yapmaya kadirdir. Bizce buna inanmak yeterlidir. Kadının ne doğrudan topraktan yaratılması ona ilâve bir değer katar, ne de erkeğin kaburga kemiğinden yaratılması onun değerini düşürür. Her iki ihtimalde de Allah’ın kudreti, ilmi, iradesi, hikmeti söz konusu değil mi? Allah dilediğini dilediği gibi yaratmaya kadir değil mi?
Allah, yüce âyetlerinde neyi murad etmişse, Peygamber Efendimiz (s.a.v) yüksek hadislerinde neyi anlatmak istemişse hepsi haktır ve gerçektir. Nihayet esas olan şudur: “Allah’ın ayetlerindendir ki, size hemcinslerinizden kendilerine ısınacağınız eşler yaratmış, aranıza sevgi ve merhamet vermiştir.” (Rûm Sûresi: 21)
1. Bu hadis muhtelif vecihlerde rivayet edilmiştir. Burada zikri gereken ziyâdeli bir veçhi şöyle: “Kadıneyeği kemiğinden yaratılmıştır. Aslâ bir istikamet üzere doğru olmayacaktır. Ondan istifâde etmek istersen eğri haliyle istifade et, doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Onun kırılması, boşanmasıdır."
2. Hadis kadınların kendilerine has tabiatları olduğuna, bu tabiatın fıtri olup istenen şekilde değiştirilemiyeceğine, onu kendi tabiî şekliyle kabul etmek, mevcut hâli üzere uyum yapma yolları aramak icabettiğine, onların eğriliklerine tahammül etmek gerektiğine dikkat çekiyor. Aksi hâlde istenen şekilde bir istikamet vermek, onu kırmak demek olacaktır. Bu da boşanmadır. Hadisin bir veçhinde şöyle denir:"Kadın eyeğidendir, doğrultursan kırarsın. Ona iyi muâmelede bulun onunla yaşa."
Bu veçhinden daha iyi anlaşılacağı üzere, Resulullah kadınların hassas bir mizaç üzere yaratıldıklarına, onlara iyi muamele yapıldığı takdirde onlarla uyum içinde yaşanabileceğine dikkat çekmektedir.
İmam Gazâli: "Kocanın karısı ile iyi geçinmesi, ona karşı güzel ahlakla muamelede bulunması, kadının hakkıdır. Güzel ahlaktan murad kadına Güzel ahlaktan murad kadına eza-cefa etmemek değil, onun ezasına tahammül göstermektir, Resulullah'ın yolundan giderek kadının taşkınlık ve gazabına karşı halîm selîm davranmaktır."der. Bazı âlimler bu hadiste Resulullah'ın kadınlara olan şefkat ve merhametini görürler.
3. Hadis kadınların bidayette eyeği kemiğinden yaratıldığına da parmak basıyor. Yani ilk kadın Hz. Havva'nın, Hz. Âdem aleyhisselam'dan yaratıldığına dikkat çekiyor. Başka rivayetlerde daha sarîh olarak Hz. Havva’nın, Hz. Âdem'in en kısa olan sol eyeği kemiğinden yaratıldığı ifade edilmiştir. Esâsen Kur'an muhtelif âyetlerinde insanlığın bir tek nefisten (Hz. Âdem'den) yaratılıp sonradan çoğaltıldığını açıklar. Ayette "bir tek nefisten nasıl yaratıldılar? Eyeğisinden mi, hangi eyeğisinden?" gibi teferruata girilmez. Nisa suresindeki âyet şöyle: “Ey insanlar, sizi bir nefisten yaratan, ondan da zevcesini (Havva'yı) yaratan Rabbinizden korkun. Sonra da o ikisinden çok sayıda erkek ve kadınlar yarattı." (Nisâ, Suresi,1)
4. Âlimler kadınların eğriliği deyince onların hırçınlığı, hissiliği, aklen zayıf oluşu, en basit bir hâdisede boşanma talep etmesi, kocanın gücünü aşan talep ve isteklerde bulunması, aile sırrını ifşa etmesi, nankörce davranması, dedikodu yapması gibi umumiyetle fıtrî olan zaaflarını anlarlar. Şu halde Resulullah (s.a.v), sadedinde olduğumuz hadiste, kadınların bu fıtrî hallerine dikkat çekerek, onların bu zaaflarını gidermeye kalkma yanlışlığına düşmeden, bu hallerine tahammül ederek geçinme yollarını aramayı tavsiye etmektedir. Onlarla güzel geçinmede nebevî tavsiyenin esası tahammül, anlayış ve iyi davranıştır.
Ayrıca ilk erkek olan Hz. Âdem'in, ilk kadın olan Havva'nın yaratılışı tamamen istisnai bir durumdur. Şu noktayı da önemle belirtmek gerekir: Bilim adamlarımızın ifadesine göre insanın her hücresinde, program bazında, bütün organlarının karakterleri mevcuttur. Hangi şey yaratılacaksa ona ait özelliklerin ortaya çıkmasına izin verilir, diğerleri baskı altında tutulur. Buna göre, Hz. Havva'nın yaratılışında kaburga kemiğinden bir hücre, temel olmuş olabilir. Bu hücre bir saç hücresi yahut ciğer hücresi de
olabilirdi. İlahi hikmet bunu böylece takdir etmiştir.
DİĞER DİN VE KİTAPLARDA
Tahrif edilmiş Kitab-ı Mukaddeste, İncil ve Tevrat tada Hz. Havva(r.anha) validemiz ve Hz. Âdem(a.s)babamızla ilgili İslam’a uyan ve çoğu da iftira olan bilgiler vardır.
Şu kesinlikle bilinmelidir ki İlk insan ilk peygamber mahlûkatın en şereflisi babamız Hz. Âdem(a.s)ve annemiz Hz. Havva(r.anha)bu imtihan dünyasında Rabbimizin emirlerine uymuş biz evlatlarına her konuda örnek olmuşlardır. Dualarıyla, tövbeleriyle, ibadet ve taatleriyle, Rabbimize nasıl kulluk yapılacağını, hayat mücadelesini, nefis ve şeytanla mücadeleyi, ebedi saadet yurdu olan Cenneti nasıl kazanacağımızı göstermiş ve örnek olmuşlardır. Rabbim bizleri onlara layık gerçek mümin ve Müslüman evlatlarından eylesin. Âmin.
İbrânîce Tevrat’ta adı Havvâh’tır. Tevrat’ın Yunanca tercümesine Eva, Latince’yeHeva, buradan da Batı dillerine Eve şeklinde geçmiştir. Tevrat’a göre insan neslinin annesine Havvâ ismi, bütün yaşayanların annesi olduğu için “canlı, yaşayan” anlamında Hz. Âdem tarafından verilmiştir.(Tekvîn, 3/20) Böylece Kitâb-ı Mukaddes yazarı, havvâ kelimesini “yaşamak” veya “yaşatmak” anlamındaki hâyah köküyle (La SainteBible: La Bible de Jerusalem, s. 12; Ligier, s. 222) yahut “hayat” anlamındaki hayya ile açıklamaktadır. (Ancien Testament, s. 49)
Tevrat tefsirlerine göre Havvâ, Âdem’in sağ böğründeki on üçüncü kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Tanrı onu böbürlenmemesi için Âdem’in başından, başkasına bakmaması için onun gözlerinden, başkalarını dinlememesi için kulaklarından, dedikodu yapmaması için ağzından, kıskanç olmaması için kalbinden, hırsızlık yapmaması için ellerinden, başıboş dolaşmaması için de ayaklarından yaratmamış; fakat mütevazı olması için bedenin gizli olan kısmından (kaburga kemiğinden) yaratmıştır. (EJd., VI, 980; Genesis Rabba, XVIII/2; Cohen, s. 160)
İbrânîce Tevrat’ta, “Adam’dan aldığı kaburga kemiğinden bir kadın bina etti” denilmektedir. Kaburga karşılığındaki İbrânîce kelime aynı zamanda “yan, böğür” anlamına da gelmektedir. (Ancien Testament, s. 47).
Âdem ve Havvâ’ya dair Ermenice yazılmış apokrif kitaplarda ise Âdem’in cuma sabahı, Havvâ’nın da onun kaburga kemiğinden günün üçüncü saatinde yaratıldığı, Âdem’in günün ikinci saatinde, Havvâ’nın ise gecenin üçüncü saatinde öldüğü belirtilir. Cesetleri Hz. Nûh tarafından gemiye nakledilmiş, tûfan sonrasında Âdem’in cesedi Golgotha’ya, Havvâ’nın cesedi de Beytlehem’e Mesîh’in doğduğu mağaraya defnedilmiştir. (a.g.e., I, 129)
Hıristiyanlık, Havvâ’nın yaratılışı ve hayatıyla ilgili olarak Tevrat’ta yer alan bilgileri kabul etmekte ve onu Meryem’le karşılaştırmaktadır. Kilise babaları arasında Meryem’le Havvâ’yı karşılaştıran ilk kişi olan Justin’e göre Meryem hayat ve sadakatin, Havvâ ise sadakatsizlik ve ölümün sembolüdür. İskenderiyeli Clement, Irenaeus, Methodius, Tertullian ve Augustin de Havvâ’ya dair geniş yorumlar yapmışlar, fakat bu yorumlarda genellikle Meryem’in olumlu, Havvâ’nın olumsuz yönünü işlemişlerdir. Kilise babalarının yorumunda bir bâkire (Havvâ) sebebiyle ölüme mahkûm olan insanlık yine bir bâkire (Meryem) vasıtasıyla kurtulmaktadır. Hıristiyan telakkisine göre kadın haram meyveyi Âdem’e yedirerek cennetten kovulmasına ve böylece insan neslinin günahkâr olmasına sebep olmuştur. Augustin, Havvâ’nın Âdem’in kaburga kemiğinden yaratılmasında sembolik bir değer görür. Buna göre Havvâ, erkeğin gücünden faydalanması istendiği için onun kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Erkekte ise alınan kaburga kemiğinin yerine ona kadın yumuşaklığını veren et konmuştur. Aquinas, kadının erkeğin böğründen yaratılmasında kadın ve erkeğin sosyal iş birliğinin işaretini görür. (New Catholic Encyclopedia, V, 655-656).
Yeni Ahid Havvâ’nın aldatmasını hıristiyanlar için bir uyarı olarak zikreder. (Korintoslular’a İkinci Mektup, 11/3) ve kadının aldanarak suça düşmesi yüzünden ancak çocuk doğurmakla kurtulabileceğini belirtir. (Timoteos’a Birinci Mektup, 2/15). Erkek kadına hâkim olmalıdır, zira önce Âdem, sonra Havvâ yaratılmıştır. Bir yoruma göre Âdem aldanmamış, fakat kadın aldanarak suça düşmüştür. (Timoteos’a Birinci Mektup, 2/12-14).
İslâm öncesi dönemde Hristiyan şair Adî b. Zeyd’in bir şiirinde de rastlanan Havvâ adı (Horovitz, s. 108) Kur’ân-ı Kerîm’de geçmemekte, Hz. Âdem’le ilgili âyetlerde ondan Âdem’in zevcesi olarak bahsedilmektedir. (Bakara Suresi,35; A‘râf Suresi,19; Tâhâ Suresi,117).
Bazı hadislerle konuya dair İslâmî literatürün tamamında ise Hz. Âdem(a.s)’in hanımının ismi olarak zikredilmektedir. Ayrıca Havvâ kelimesi için “siyah” anlamındaki ahvânın müennesi, bir yer adı ve hatta Alkame b. Şihâb’ın atının adı şeklinde açıklamalar yapılmaktadır. (Lisânü’l-ʿArab, XIV, 207-208; Horovitz, s. 109).
İSLAM’DA HZ.HAVVA
Kur’ân-ı Kerîm’de verilen bilgilere göre Âdem ile zevcesi Allah tarafından cennete yerleştirilir. Orada bir ağacın meyvesi dışında her şeyden diledikleri gibi yiyecekleri, fakat o ağaca yaklaştıkları takdirde zalimlerden olacakları bildirilir. Ancak şeytan her ikisini de kandırır ve yasak meyveden yerler. Bunun üzerine ayıp yerleri kendilerine görünür ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye çalışırlar. Daha sonra Allah’tan kendilerini bağışlamasını dilerler. Allah da yeryüzüne inip orada yaşayacaklarını, orada ölüp yine orada dirileceklerini bildirir. (Bakara Suresi, 35-38; A‘râf Suresi,19-25; Tâhâ Suresi,115-123).
Tevrat’taki bilgilerin aksine Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Âdem’in ilk günahı kadının teşvikiyle işlediğine dair hiçbir ifade yoktur. Nitekim Tevrat’ta yılanın Havvâ’yı, onun da Âdem’i kandırdığı belirtilirken, (Tekvîn, 3)
Kur’an’da şeytanın ikisinin içine vesvese soktuğu (A‘râf Suresi,20), ikisine de hata işlettiği (Bakara Suresi, 36) bildirilmektedir. Tâhâ sûresinde 120-121. ayetlerde, “Şeytan onun aklını karıştırdı ve ‘Ey Âdem! Sana ebedîlik ağacını ve sonu gelmez bir saltanatı göstereyim mi?’ dedi. Bunun üzerine ondan (ağacın meyvesinden) yediler” denilmektedir. Muhtemelen bu âyette, vahye muhatap olması sebebiyle asıl sorumluluk Âdem’e ait olduğu için şeytanın doğrudan ona hitap ettiği bildirilmiş, Havvâ’ya hitabından söz edilmemiştir.
Yahudi-Hristiyan geleneğinde Havvâ ayartıcı ve baştan çıkarıcı olarak takdim edilirken Kur’an’a göre insanlığın ilk çiftinin her birinin cennetten kovulmasıyla sonuçlanan olaylardan erkek ve kadın eşit bir şekilde sorumlu tutulmuştur. Nitekim Kur’an’da Âdem’in zevcesi Âdem’in kendisi gibi genellikle şeytanî düzenlerin kurbanı olarak resmedilir ve yine Âdem gibi şeytanın ayartmasına uymasından doğan sonuçlardan payını tamamıyla alır. Buna karşılık Kur’an sonrası İslâmî gelenekte Havvâ imajı, çok defa kocasının cennetten atılışından tek başına sorumlu tutulacak kadar değişmiştir. (Smith-Haddad, VI/1 [1992], s. 64)
Kur’an’da yer almamasına karşılık hadislerde Havvâ’nın gerek yaratılışı gerekse cennetten çıkarılıştaki rolüyle ilgili bilgiler mevcuttur. Birkaç hadiste Havvâ’nın adı anılmış (Müsned, V, 11; Buhârî, “Enbiyâʾ”, 1; Tirmizî, “Tefsîr”, 4, 7; İbn Mâce, “Ṭahâret”, 77), bazı hadislerde de Havvâ’nın adı zikredilmeden kendisinden dolaylı olarak söz edilmiştir. Havvâ adının geçmediği bir hadiste kadının eğe kemiğinden yaratıldığı belirtilirken Havvâ adının yer aldığı bir başka hadiste, “Eğer Havvâ olmasaydı kadın cinsi eşine hıyanet etmezdi” denilmiştir. (Buhârî, “Enbiyâʾ”, 1, 25; Müslim, “Raḍâʿ”, 62, 63).
Hadis yorumcuları, bu ifadeyle Havvâ’nın ilk günahtaki rolüne işaret edildiğini ileri sürerler. Meselâ İbn Hacer el-Askalânî, “Havvâ şeytanın kendisine şirin gösterdiği şeyi kabul etmiş ve kendisi de bunu Âdem’e şirin göstermiştir; işte hadisteki hıyanetin anlamı budur” der. (Fetḥu’l-bârî, VI, 424) Ancak aynı hadis, Havvâ’dan itibaren bütün kadınların cinsî cazibeleri dolayısıyla kocaları üzerinde dinî ve ahlâkî bakımdan olumsuz sonuçlar doğurabilecek bir etki gücüne sahip oldukları şeklinde de yorumlanmıştır. (Muhammed Gazâlî, s. 280-281, 286)
Tarih, tefsir ve kısas-ı enbiyâ kitaplarında Havvâ ile ilgili çoğu İsrâiliyat türünden çeşitli rivayetler yer almıştır. Buna göre Allah Âdem’i cennete yerleştirdiğinde Âdem orada yalnızdı. Onu ağır bir uykuya daldıran Allah sol böğründeki kaburga kemiklerinden birini almış ve ondan Havvâ’yı yaratmıştır. Bu ameliye sırasında Âdem hiç acı çekmemiştir; çünkü eğer acı hissetseydi kadına karşı meyli olmazdı. Daha sonra Havva’ya cennet elbiseleri giydirilir, süslenir ve Âdem’in başucuna oturtulur. Âdem uykudan uyanınca onu görür ve Havva adını verir. Meleklerin bir sorusu üzerine de onun kadın olduğunu, canlıdan yaratıldığı için ona Havvâ adını verdiğini bildirir; niçin yaratıldığı sorusuna da, “Her iki cinsin birbiriyle huzur bulması için” karşılığını verir. (Rûm Suresi,21; A‘râf Suresi,189; Sa‘lebî, s. 22)
Âdem topraktan yaratıldığı için erkekler yaşlandıkça güzelleşmekte, kadınlar ise etten yaratıldıkları ve et zamanla bozulduğu için yaşlandıkça çirkinleşmektedirler. (Sa‘lebî, s. 22) Aynı kaynaklarda cennette yasak meyveyi yemeleri için İblîs’in her ikisini de iğvâya çalıştığı ve yasak meyveyi önce Havva’nın, ardından Âdem’in yediği belirtilir. Saîd b. Müseyyeb’den nakledilen bir rivayette ise Âdem’in aklı başında iken yasak meyveyi yemediği, bunun üzerine Havva’nın ona içki içirip sarhoş ettiği, sonra da ağacın yanına götürerek Âdem’in yasak meyveden yemesini sağladığı ifade edilir.
Yine Kur’an dışındaki İslâmî kaynaklara göre yasak meyveyi yemek suretiyle ilâhî emre karşı gelmeleri üzerine Âdem ile Havva cennetten çıkarılarak cezalandırılmış, erkek ve kadına verilen müşterek cezalara ilâveten Havva’ya ve daha sonraki bütün hemcinslerine âdet kanaması, hamilelik, ağrılı çocuk doğurma gibi birçok ceza verilmiştir.
Cennetten çıkarıldıktan sonra Havva Cidde’ye inmiş ve Arafat’ta Hz. Âdem’le buluşmuş, yirmi batında kırk çocuk doğurmuş, Âdem’in ölümünden bir yıl sonra vefat etmiş ve onun yanına defnedilmiştir. Âdem’in kabri konusunda çeşitli görüşler mevcut olduğu gibi Havva’nın kabrinin yeri de bilinmemektedir. Cidde’de ona nispet edilen, Evliya Çelebi’nin ziyaret ettiği bir kabir Suudi yönetimi tarafından yıktırılmıştır. (DİA, VII, 524).
İLK İNSAN HZ.ADEM (A.S)VE EŞİ HZ.HAVVA ÖNCE CENNETE KONDU
Cenâb-ı Hak meleklerine yeryüzünde bir halife yaratacağını söylemiş, Hz. Âdem yaratılıp ruh üflenmiş, melekler Allah’ın emrini dinleyerek secde etmiş, İblis secde etmeyip isyan etmiş, Hz. Âdem (a.s) cennete yerleştirilmiş ve Hz. Havva yaratılmış ve her ikisi de cennette yaşamaya başlamıştı. İşte bu noktada, her meseleyi açık ve net bir şekilde açıklayan Rabbimiz, “Dedik ki: ‘Ey Âdem, sen ve eşin cennette oturun, ikiniz de ondan dilediğiniz yerde bol bol yiyin, fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.” (Bakara Suresi, 35)
Cenah-ı Hak, Hz. Havva(r.anha)annemizi ve Hz. Âdem(a.s) babamızı cennetine koymuş. Onlara cennette dilediklerini yapma özgürlüğü vermişti. Ancak bu geniş özgürlüğün bir tek istisnası vardı. O da cennette bulunan bir ağaca, hiçbir şekilde yaklaşmamak ve meyvelerinden yememekti. Onunla imtihan edildiler. Ancak Âdem ile Havva yani kadın ve erkek, bir anlık gafletle bu uyarıya yeterince kulak veremeyince yasak ihlal edilmiştir. İlk defa Şeytanı aleyhillane Havva ve Âdem babamıza “Vallahi billahi, tallahi, eğer bu meyveden yerseniz, melekler gibi ebedi burada, cennette kalırsınız diye yalan yere yemin etmişti. Ve her ikisi de meyveden yediler.
Meyvenin ne olduğunu ise açık ve net bir şekilde beyan etti. O meyvenin kendi nesli olduğunu, neslini aldığı zaman bu cennetten çıkacağını, nesli ile birlikte dünya yüzüne ineceğini ve cennet gibi mükemmel bir vefat edenlerden olacağını şüpheye yer bırakmaksızın kendisine bildirdi.
Bu durum Taha Sûresinde açıkça bildirilir:
“115 - Doğrusu bundan önce Âdem’e (bu ağaçtan yeme diye) emrettik, fakat unuttu ve biz onda bir azim (bir kararlılık) bulmadık.
116 - Bir vakit meleklere: “Âdem(e hürmet) için secde edin” demiştik; İblis’ten başka hepsi secde etmiş, o çekinmişti.
117 - Biz de (Âdem’e) şöyle demiştik: “Ey Âdem! Şüphesiz bu (İblis) sana ve eşine düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, sonra bedbaht olursun (sıkıntı çeker, perişan olursun).”
118 - “Doğrusu senin acıkmaman ve çıplak kalmaman (ancak) cennettedir.”
119 - Ve sen orada ne susarsın, ne de güneşin sıcağında kalırsın”
İşte bu ayetlerde yasak meyve yenildiği zaman cennetten çıkacağı, cennetten çıkmakla dünya yüzüne inileceği zerre miktar şüpheye yer verilmeksizin net bir şekilde açıklanmıştır. Yani Allah’ın meyveyi yasaklaması Hz. Âdem ve eşinin cennet gibi bir hayatı kaybedeceğine yöneliktir. Taha Sûresindeki mezkûr âyetler bunu gösteriyor. Rabbimiz 118 ve 119. âyetlerde cennet hayatının mahiyetini Hz. Âdeme (a.s) açıkladıktan sonra, eğer meyveyi yer; yani neslini almayı tercih eder ise bu hayattan dünya hayatı mertebesine indirileceğini, “Sakın İblis sizi cennetten çıkarmasın, sonra bedbaht olursun (sıkıntı çeker, perişan olursun)”âyeti ile açıklamıştır. Demek ki, yasak meyvenin bütün insanlığın nesli olduğu meselesi hem Hz. Âdem (a.s) ve Hz. Havva, hem de melekler ve hatta İblis tarafından bilinmekte idi.
"Şeytan, oradan ikisinin de ayağını kaydırttı, onları bulundukları yerden çıkardı..." (Bakara, Suresi, 36)
"Şeytan, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara fısıldadı: Rabbinizin sizi bu ağaçtan alıkoyması melek olmanız veya burada temelli kalmanızı önlemek içindir" (el-A'raf, 7/20) âyeti ise buna daha açık bir delildir. Hatta: "Şeytan, O'na vesvese vererek ey Âdem! Sana ebedîlik ağacını göstereyim mi?' ; "Bunun üzerine ikisi de o ağacın meyvesinden yedi, ayıp yerleri görünüverdi..." (Tâha Suresi, 120, 121)
Tahrifata uğramış dinlerin ve putperestliğin kadını aşağılık bir varlık kabul edip, insanlığın başına gelen belâların temel etkeni saydığı ve bu yüzden sakınılması gereken aldatıcı bir tuzak ve pislik kaynağı, erkeğin yanında sözü bile edilemeyecek bir mahlûk şeklinde telakki ettiği bir dönemde İslâm, kadının gerçek yerini belirlemiş, ona gereken değeri vermiştir. Kur'ân, kadının Hz. Âdem'le aynı nefisten yaratıldığını vurgulayarak; gerek yaratılış, gerek hukuk ve gerekse toplum açısından aynı değerde olduklarını, yaratılış bakımından iki cins arasında bulunan bazı farklılıkların biri diğerini tamamlayan iki parça arasındaki farktan öteye gitmediğini beyan etmiştir.
İşte Hz. Âdem (a.s) babamız, meseleyi bütün yönü ile bilerek, yasak meyve denilen insanlık tohumları hükmündeki zürriyetini alarak dünyaya inme yönünde bir tercih yapmıştır. Bu tercih neticesinde Allah’ın emrini dinlememek cezası olarak cennet hayatından yeryüzüne indirilmiştir. Yani kendi nefsinin lezzetlerini yerine, evlâtlarının kabiliyetlerinin inkişafı için dünya hayatı gibi sıkıntılı bir hayatı kabul etmiştir.
Elbette ki, bu hadisede Hz. Havva annemizin etkisi oldukça fazladır. Çünkü o bir annedir. Bir annenin evlâtlarına olan sevgisi, aşkı, şefkati, koruyuculuk duygusu, hasreti, arzusu, kavuşma isteği bir babadan en az üç kat fazladır. Elbette ki, Havva annemizin o yasak meyvede evlâtlarını, çocuklarını ve torunlarını manen görüp de dayanması mümkün değildi. Mutlaka ki yemek durumundaydı. O meyve içindeki başta Resül-i Ekrem (s.a.v) olmak üzere bütün peygamberler, bütün evliyalar, bütün salih kullarının nurlarındaki cezbeyi görüp de o meyveden uzak durması şefkat ve sevgi sırrına uygun düşmezdi. İşte Havva annemiz evlâtlarına ve çocuklarına karşı şefkat ve sevgi duygusu yasak meyveyi yemelerine ve cennet hayatı yerine sıkıntılı dünya hayatına tercih etmelerine sebep olmuştur.
Bu yemine aldanan Hz. Âdem(a.s)ve Hz. Havva annemiz bir anada üzerlerindeki cennet elbiseleri soyulmuş, avret yerleri açılmış, utançlarından sağa sola kaçmaya, avret yerlerini örtmeye çalışmışlardı. Çok pişman olmuşlardı. İhlalin hemen akabinde her ikisi de pişmanlıkla Yaradan’a şöyle yalvarmışlardır: “Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” (Araf Suresi, 23)
Yüce Allah onların dualarına icabet etmiş, ancak yaşamlarına yeryüzünde devam etmelerini murat ederek onlara şöyle seslenmişti: “… Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan mahşere çıkarılacaksınız.” (A‘râf Suresi, 25)