HALİT GÜLER
Başkan Yardımcısı
Kısa ömrüne büyük hizmetler sığdıran Batı Trakya’nın yiğit evladı Dr. Sadık Ahmet’i, hiç beklemediğimiz bir anda kaybettik. Batı Trakya’nın milli şairlerinden Ali Rıza Saraçoğlu da böyle olmuştu. Hiç beklemediğimiz bir anda ölüm haberini alıvermiştik. Acı haber çabuk duyulur derler ya, işte onun gibi...
Her ikisine de Allah rahmet eylesin!..
Dr. Sadık Ahmet’in İskeçe yolunda elim bir trafik kazası neticesi vefat ettiğine dair televizyon haberini dinleyince sarsıldım. Önce inanamadım. Gecenin geç vakti olduğu için mahalline telefon etme cesaretini de gösteremedim. Müteakip haberleri beklemekten başka çarem yoktu. Nitekim öyle de yaptım. Ne yazık ki olay doğru idi.
Bana sanki Batı Trakya Türklüğü trafik kazası geçirmiş gibi geldi. Batı Trakya Türklüğünü yok edemeyenler Dr. Sadık Ahmetleri yok etmenin, Batı Trakya Türklüğünü yok etme anlamına geleceğini çok iyi biliyorlardı.
Gerçi Batı Trakya’da daha nice Sadık Ahmetler vardı. Yunanlı onu biliyordu ama, bu gerçeği de ben biliyordum. Bu noktayı düşününce biraz müteselli oldum. Ayrıca bu durumlarda çok şükür mümin insanlar olduğumuz için inancımız da imdadımıza yetişiyor. Takdir-i ilâhi deyip, Allah onu bizden daha çok seviyormuş tarzında düşünüp olayın sıkıntısından kurtulmaya çalışıyoruz. Böylece biraz rahatlıyoruz.
Dr. Sadık Ahmet’in seçkin şahsiyeti, yüzünden hiç eksik olmayan tebessümü ve onunla tanışmam bir sinema şeridi gibi gözümün önünden geçiverdi.
Genç yaşta ölümü Türklük dünyasını yasa boğan Dr. Sadık Ahmet’i bir Ramazan gecesi Gümülcine’nin Mestanti Camii’nde teravih namazında tanıdım. Yıl 1988. 0 da diğer müminler gibi camiye teravih namazı kılmak için gelmişti.
Namazdan önce caminin imam odasında cemaatla sohbet ediyorduk. Ramazan ayının manevi neşesi, her türlü olumsuzluğa rağmen, odayı dolduran mütedeyyin gönüllerde hissediliyordu. Sohbete vesile olan konular, kısa zamanda çok şey konuşmuş olabilmek için Batı Trakya ile Anavatan arasında gidip geliyordu. Ankara ile Gümülcine arasında bir gönül köprüsü kuruluvermişti. Bu arada isminin Sadık Ahmet, mesleğinin tabiplik, meşgalesinin Türklük davası olduğunu sonradan öğrendiğimiz genç ve dinamik insanın meselelere bakışı dikkatimi çekti. Tıp fakültesini Ankara’da okumuş, doktor olunca da, diğer soydaşları gibi Türkiye’de kalmayarak, Batı Trakya’ya dönmüş. Dönmüş ama kendinden önce mücadeleyi başlatan dava adamlarının saflarına katıldığı için aksilikler ve haksızlıklar doktorun yakasını bırakmamış. Nitekim Iskeçe’nin Seçilmiş Müftüsü M. Emin Aga’nın, Gümülcine’nin Seçilmiş Müftüsü İbrahim Şerifin yakasını bırakmadığı gibi.
Sadık Ahmet, doktorluk hizmetinin yanında Batı Trakya Türklerinin haklarının korunması ve haklı davalarının dünyaya duyurulması için büyük mücadele vermeye başlamıştır. Daha o yıllarda Türk toplumunu isyana teşvik etme suçundan Dedeağaç’ta tutuklanmış ve Selanik mahkemelerinde yargılanmıştır.
Cami odasında böyle tanıdım Dr. Sadık Ahmet’i. Dr. Sadık Ahmetleri, Mehmet Emin Ağaları, İbrahim Şerifleri yetiştiren Batı Trakya Türk toplumudur. Onun için esas cevher ve potansiyel orada. Çok iyi biliyorumki merhum Dr. Sadık Ahmet de böyle düşünürdü. Böyle düşündüğü İçindir ki aşağıdaki beyannameyi kaleme almış ve cesurane bir şekilde meydanlarda ve cami önlerinde binlerce yiğit Batı Trakyalının doğmasını sağlamıştır:
"Batı Trakya Türk Azınlığı;
Sen Türk doğdun, Türk yaşadın, Türk yaşayacak ve Türk olarak öleceksin!
Kendini bilmez üç-beş kişi bir kağıt ve bir kalem ile senin ne ırkını tayin edebilirler, ne de seni Türklüğünden vazgeçirebilirler. Çünki seni Türk anası doğurdu. Türk olduğunu ve hiçbir baskıya boyun eğmeyeceğini 29 Ocak yürüyüşüyle bütün dünyaya ispatladın ve ilan ettin. Senin uyruğu bulunduğun ülke tarafından yapılan çok yönlü baskıları dünya kamuoyuna çok açık bir şekilde cesurane sergiledin. Seni üçe böldüklerini zannedenler, nasıl birlik içinde olduğunu bir kere daha gördüler. Senin cenazeni kaldırmaya hazırlananlar yeniden şahlanarak meydanlara sığmadığını görünce hayat dolu olduğunu far-kettiler ve yeniden hüsrana uğradılar. Sen artık 1920’lerin azınlığı değilsin. 20. asrın sonuna doğru hak aramasını bilen güçlü, azimli, cesur ve medini bir topluluksun)
27 Mayıs’ta Batı Trakya tarihi senin başarın ile bir defa daha süslenecek ve Selanik’te Türklüğünü dünyaya bir kere daha haykıracaksın) Doğup büyüdüğün, askerlik yaptığın ülkede yabancı sayıldığını, demokrasi ve insan haklarının senin için uygulanmadığını göstereceksin!
29 Ocak nasıl senin dirilişin olmuşsa, 27 Mayıs da öyle olacaktır. 27 Mayıs’da Selanik Adliyesi’nde ölmediğimiz, birlik beraberlik içinde olduğumuzu haykıracağız.
Selanik’e gelemeyen soydaşlarımız genciyle-yaşlısıyla, kadınıyla-erkeğiyle, köylüsüyle-kentlisiyle vilayet önünde toplanarak bize yapılan baskıyı, reva görülen zulmü protesto edeceklerdir.
Dostluk varsa Batı Trakya’da huzur vardır. Dostluk yoksa 27 Mayıs vardır.
27 Mayıs destanı için şimdiden sizi kutlarım."
Dr. Sadık Ahmet İmzasını taşıyan bu beyanname O’nun karakter ve cesaretini, mücadele azmini, medeniyet anlayışını ne güzel İzah ediyor. Bu tarihi belgeyi bizzat kendisinden almış bir kimse olarak o anda duyduğum takdir dolu mutluluğu izah etmem mümkün değildir. Dr. Sadık Ahmet’ten güç alarak ve moral bularak tekrar bir araya gelmek üzere Mestanlı Camii’nden ayrıldık.
Dr. Sadık Ahmet’le ikinci görüşmemiz Gümülcine’nin Domru Köyü’nde oldu. Onu yine cami odasında köylülerle sohbet ederken buldum. Birbirini anlayan insanlar bir araya gelince zamanın ilerlediği belli olmuyordu. Sanki zaman duruyor, hisler ve heyecanlar ilerliyordu.
1988 yılından bu yana Dr. Sadık Ahmet’le zaman zaman görüşmelerimiz oldu. Bir defasında da Ankara’dan İstanbul’a kadar uçakta beraber olduk. Dışişleri Bakanlığı yetkilileriyle görüşmeler yapmak için geldiğini söylüyordu. Dr. Sadık Ahmet’in davası, Batı Trakya’yı dünya gündeminde tutabilmekti. Kendisini, Birleşmiş Milletler, Avrupa İnsan Hakları Komisyonu, Lahey Adalet Divanı, Unesco ve Nato gibi beynelmilel teşkilatlara eş değerde görür ve onlara durmadan mektuplar yazardı. Fırsat buldukça da gider bizzat görüşmeler yapardı. İcabında netice alamayacağını bile bile bu savaşı sürdürürdü.
Dr. Sadık Ahmet’i en son kısa bir müddet önce Konya’da gördüm. Kendisi Anakent Belediye Başkanı Doç. Dr. Halil Urün’ün misafiri olarak bu Selçuklu şehrinde bulunuyordu. Dönüşte Ankara’da daha geniş görüşme fırsatını bulduk.
Merhum Dr. Sadık Ahmet’in yanında Batı Trakya’nın dışında birşey konuşmak mümkün değildi. Sanki ölümünün yakın olduğunu biliyor gibi kısa zamanda çok iş yapmak isteyen aceleci bir hali vardı.
Bütün bunları neden yazıyorum? Kendisini Batı Trakya Türküne vakfeden Dr. Sadık Ahmet’i tanımanın ve onunla beraber olmanın bir şeref olduğunu belirtmek için. İşte ben bu şerefe erenlerden, bu keyfi paylaşanlardan birisiyim. Dr. Sadık Ahmet’i gördüğüm zaman Batı Trakya’yı görmüş, O’nu bağrıma bastığım zaman Batı Trakya Türklüğünü bağrıma basmış gibi oluyordum.
Dr. Sadık Ahmet’le birazcık konuşma fırsatı bulduğunuz zaman gönlünün zengin, düşüncesinin yüklü olduğunu hemen fark ederdiniz. Bu zenginlik Batı Trakya’nın problemlerini her düzeyde savunabilecek kültüre ve tecrübeye sahip olmaktan ileri geliyordu. Düşüncesinin yükü de Batı Trakya Türkünün hayatından hiç eksik olmayan sabır ve çileden kaynaklanıyordu.
İskeçe’nin seçilmiş Müftüsü Mehmet Emin Ağanın haksızca cezaevine konulmasından sonra Dr. Sadık Ahmet’in ani vefatı yalnız Batı Trakya Türkünü değil, bütün Türklük dünyasını mateme boğmuştur. Adriyatik’ten Çin Şeddine kadar.
Sadık Ahmet neden doktorluk yapıyordu?
Kendi ifadesiyle Batı Trakya’nın her yerine o sayede ulaşabildiği için.
Bildiğiniz gibi Batı Trakya’da daha çok Pomak Türkleri’nin yaşadığı bir yasak bölge var. İskeçe’nin Şahin Kasabasına kadar uzanan bu bölgeye giriş çıkışlar izne tabi. 20. asırda demir perdeler parçalandı, utanç duvarları yıkılıp gitti... Ne yazık ki Batı Trakya’daki asri hapishane niteliğindeki tel örgüler kaldırılamadı.
Dr. Sadık Ahmet çocukları sünnet etme bahenesiyle oralara kadar gider, soydaşlarıyla konuşma fırsatını bulur ve bu fırsatı en güzel şekilde değerlendirirdi. Bu sayede gidemediği yer ve konuşamadığı Batı Trakyalı kalmazdı. Nitekim elim trafik kazası da yine böyle bir hizmete koşarken vuku bulmuştur.
Dr. Sadık Ahmet’in daha yapacağı çok iş vardı. Keşke biraz daha yaşasaydı demeye de dilim varmıyor. Çünkü O kısa zamanda büyük işler başarmış ve Batı Trakya Türkünün davasını dünya kamuoyuna maletmiştir. Yalnız başına mı, hayır Hafız M. Emin Aga, İbrahim Şerif, Ahmet Hacı osman, Hüseyin Tevfik, Ahmet Faikoğlu, İsmail Rodoplu, Hasan Paçaman, Sedat Karadayılarla, şahısları gözümün önüne gelip te isimlerini hatırlayamadığım daha pekçok Batı Trakya Türkü ile beraber.
Bu cesur isimlerin ve isimlerini yazma imkanını bulamadığım yüzlerce yiğit Batı Trakyalı sayesinde Dr. Sadık Ahmet’in davası yaşayacak ve mesajı yerine ulaşacaktır. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Dr. Sadık Ahmet’e Allah’dan rahmet, geride kalanlarına başsağlığı diliyoruz.
Kaynak:dergi.diyanet.gov.tr
Yorum