Yunan idaresi, Batı Trakya’daki azınlığın “Türk” kimliğini Lozan Andlaşması’nın 45. maddesine dayanarak reddeder. 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Anlaşması'nın 45. maddesinde; Batı Trakya azınlığının Yunan uyruğunda, Türkiye'deki azınlıkların da Türk uyruğunda bulunması ve bunların ayırt edilmesi için din öğesinin kullanılması zorunluluğundan dolayı, azınlık; Müslüman azınlık" olarak tanımlanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nda “Ulus” yerine “Ümmet” bilincinin yerleşik ve egemen olması, bölgedeki “Müslümanlar” açısından geçerlidir. Diğer yandan, “Rum Ortodoksu” ve “Yunan Ulusu”, Yunanlılar için birebir örtüşen unsurlar olarak kabul edilmektedir. Diğer yandan, 30 Ocak 1923 tarihinde "Türk-Rum Ahalinin Mübadelesi Ahitnamesi" imzalanarak, "Türk" ve "Rum" deyimleri ilk defa açıkça kullanılmıştır. Bu sözleşme ile, değişimi yapılacak azınlıkların birinin "Türk" diğerinin de "Rum" ulusuna mensup olduğu onaylanmış olmaktadır. Diğer yandan, Batı Trakya’ya yerleşik azınlık gruplarına dağıtılan ve onların gayri mübadil yani etablı olduklarını kanıtlayan “Etabli Belgeleri”nde de, din ayrımı yapılmamış, Müslüman ve Müslüman olmayan değil, “Türk” ve “Rum” ibareleri kullanılmıştır.
Yunan Hükümeti'nin Batı Trakya Türk azınlığa karşı yaklaşımı, her zaman Türkiye ile Yunanistan arasındaki inişli çıkışlı ilişkilerle paralellik göstermiştir.Yunanistan; Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan kriz dönemlerinde, Türk azınlığı sadece dinsel azınlık olarak benimserken, iki ülke arasındaki yakınlaşma dönemlerinde tam aksi uygulamalarda bulunur. 1930 ve 1950 yılları arasında, Atatürk ile Venizelos tarafından başlatılan, İnönü ve Menderes'in devam ettirdiği iyi niyet ortamında, Yunan hükümeti etnik "Türk" ifadesini kullanır ve defalarca yasakladığı “Türk” ifadesinin kullanımına izin verir. 1955 yılına dek, Yunanistan yönetimi azınlığı tanımlamak için “Türk” ifadesini kullanır. Bunun ilk örneği de, Mareşal PAPAGOS Kanunu olarak bilinen, 3065 sayılı 1954 tarihli kanunda, ilkokulların adında Türk kelimesinin geçmesinin onaylanması ve Türk kelimesinin kullanılmasının zorunlu kılınmasıdır.
1955 yılından bu yana Yunanistan ile Türkiye arasındaki olumsuz hava, Yunan hükümetinin bu tutumunu değiştirmiş ve azınlığın etnik kimliği, Yunan hükümeti tarafından tanınmamıştır. Bu da Türkçe'nin kamusal alanda kullanımına bazı kısıtlamalar getirilmesiyle sonuçlanır. Yunan hükümeti aldığı kararlar ve çıkardığı yasalarla, "Türk" kelimesi geçen sivil toplum kuruluşlarını ve dernekleri kapattırır. Kendilerini Türk olarak tanımlayan kişileri yargılar. Kasım 1987’de, Yunan Yüksek Mahkemesi, Trakya Yerel Mahkemesi'nin aldığı bir kararı onaylar ve Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği ve Gümülcine Türk Gençler Birliği Derneği'nin kapatılmasına karar verir. Bu kararın gerekçesi olarak öne sürülen bahane ise tamamen yersiz ve tutarsız bir iddiadır. Hükümet, Türk sıfatının Yunan vatandaşları ve Müslüman Yunanlılar için kullanılamayacağı ve aksi yöndeki bir tutumun kamu düzenini bozabileceği iddiasını öne sürer. Diğer taraftan Yunan Hükümeti, Türk azınlığın etnik kimliğini zedelemeye yönelik çalışmalardan geri kalmaz. Bu amaçla kampanyalar başlatır. Pomak ve Çingene azınlıkların, farklı etnik kökenlerden geldiği iddialarını güçlendirmek üzere yoğun biçimde propoganda yaparak zedeleme politikasını güçlendirmeye çalışır. Bu kampanya çalışmaları sırasında, aslında olmayan yeni bir etnik kimlik ortaya çıkarma amacıyla Pomakça – Yunanca Sözlük ve gramer kitabını, bu dilde yazılı gazete ve kitapları bastırarak Pomak azınlığa dağıtımı yapar. Oysaki 1990’lara gelinceye dek böyle bir durum gözlenmemiştir. Nitekim, XI. Asırda, Orta Asya’dan Hazar Denizi ve Karadeniz’in kuzeyini takip ederek Balkanlar’a inerek, Osmanlı İmparatorluğu’nun Batı Trakya ve Balkanlar'ı ele geçirmesinden önce oraya yerleşmiş olan ve Avrupalılar’ın Kurman olarak adlandırdıkları Kıpçaklar’ın torunları Pomak Türkleri, Türk kimliklerini her zaman koruyarak bu siyasi oyuna alet olmazlar. Bölgede, “Türk” kimliğini silme çabaları halen devam etmektedir.
Kişi hak ve özgürlüklerine yapılan sınırlamalar konusunda en belirgin baskı azınlığın ifade özgürlüğünde ortaya çıkmaktadır.
Yunan Hükümeti'nin Batı Trakya Türk azınlığa karşı yaklaşımı, her zaman Türkiye ile Yunanistan arasındaki inişli çıkışlı ilişkilerle paralellik göstermiştir.Yunanistan; Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan kriz dönemlerinde, Türk azınlığı sadece dinsel azınlık olarak benimserken, iki ülke arasındaki yakınlaşma dönemlerinde tam aksi uygulamalarda bulunur. 1930 ve 1950 yılları arasında, Atatürk ile Venizelos tarafından başlatılan, İnönü ve Menderes'in devam ettirdiği iyi niyet ortamında, Yunan hükümeti etnik "Türk" ifadesini kullanır ve defalarca yasakladığı “Türk” ifadesinin kullanımına izin verir. 1955 yılına dek, Yunanistan yönetimi azınlığı tanımlamak için “Türk” ifadesini kullanır. Bunun ilk örneği de, Mareşal PAPAGOS Kanunu olarak bilinen, 3065 sayılı 1954 tarihli kanunda, ilkokulların adında Türk kelimesinin geçmesinin onaylanması ve Türk kelimesinin kullanılmasının zorunlu kılınmasıdır.
1955 yılından bu yana Yunanistan ile Türkiye arasındaki olumsuz hava, Yunan hükümetinin bu tutumunu değiştirmiş ve azınlığın etnik kimliği, Yunan hükümeti tarafından tanınmamıştır. Bu da Türkçe'nin kamusal alanda kullanımına bazı kısıtlamalar getirilmesiyle sonuçlanır. Yunan hükümeti aldığı kararlar ve çıkardığı yasalarla, "Türk" kelimesi geçen sivil toplum kuruluşlarını ve dernekleri kapattırır. Kendilerini Türk olarak tanımlayan kişileri yargılar. Kasım 1987’de, Yunan Yüksek Mahkemesi, Trakya Yerel Mahkemesi'nin aldığı bir kararı onaylar ve Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği ve Gümülcine Türk Gençler Birliği Derneği'nin kapatılmasına karar verir. Bu kararın gerekçesi olarak öne sürülen bahane ise tamamen yersiz ve tutarsız bir iddiadır. Hükümet, Türk sıfatının Yunan vatandaşları ve Müslüman Yunanlılar için kullanılamayacağı ve aksi yöndeki bir tutumun kamu düzenini bozabileceği iddiasını öne sürer. Diğer taraftan Yunan Hükümeti, Türk azınlığın etnik kimliğini zedelemeye yönelik çalışmalardan geri kalmaz. Bu amaçla kampanyalar başlatır. Pomak ve Çingene azınlıkların, farklı etnik kökenlerden geldiği iddialarını güçlendirmek üzere yoğun biçimde propoganda yaparak zedeleme politikasını güçlendirmeye çalışır. Bu kampanya çalışmaları sırasında, aslında olmayan yeni bir etnik kimlik ortaya çıkarma amacıyla Pomakça – Yunanca Sözlük ve gramer kitabını, bu dilde yazılı gazete ve kitapları bastırarak Pomak azınlığa dağıtımı yapar. Oysaki 1990’lara gelinceye dek böyle bir durum gözlenmemiştir. Nitekim, XI. Asırda, Orta Asya’dan Hazar Denizi ve Karadeniz’in kuzeyini takip ederek Balkanlar’a inerek, Osmanlı İmparatorluğu’nun Batı Trakya ve Balkanlar'ı ele geçirmesinden önce oraya yerleşmiş olan ve Avrupalılar’ın Kurman olarak adlandırdıkları Kıpçaklar’ın torunları Pomak Türkleri, Türk kimliklerini her zaman koruyarak bu siyasi oyuna alet olmazlar. Bölgede, “Türk” kimliğini silme çabaları halen devam etmektedir.
Kişi hak ve özgürlüklerine yapılan sınırlamalar konusunda en belirgin baskı azınlığın ifade özgürlüğünde ortaya çıkmaktadır.