Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Mekkenîn fethi̇

Daraltma
X
Daraltma
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

  • Mekkenîn fethi̇

    Hicretin sekizinci yılında vuku bulan hadîselerin başında Mekke’nin fethi yer alır. Peygamberimiz (sallâllâhü aleyhi ve sellem) ile on sene müddetle Hudeybiye antlaşmasını imzalayan Kureyşliler, daha iki yıl geçmeden antlaşmayı bozdular. Peygamberimiz (sallâllâhü aleyhi ve sellem) Kureyşlilerden yapılan antlaşmaya uymalarını istedi. Müşrikler buna yanaşmayınca Peygamberimiz (sallâllâhü aleyhi ve sellem) onbin kişilik bir kuvvet ile Mekke üzerine yürüdü. Arap yarımadasında puta tapıcılığın merkezi olan Mekke feth edildi. Kâ’be’deki putlar kırılıp Kâ’be putlardan temizlendi. Yirmi yıldan beri müslümanlara amansız düşmanlık yapan müşriklerin de gücü tamamen kırıldı. Peygamberimiz (sallâllâhü aleyhi ve sellem)’in affına kavuşup, çoğu müslüman oldu. Mekke’nin fethinden sonra Hevazin ve Sakif kabileleri, Sa’doğulları gibi bazı küçük kabileleri de yanlarına alarak 20 bin kişilik bir ordu ile harekete geçtiler. Peygamberimiz (sallâllâhü aleyhi ve sellem) 12 bin kişilik bir ordu ile üzerlerine gidip bu müttefik müşrik ordusunu mağlup etti. Yenilen bu düşman kabileler Taif’e sığınarak yeniden savaşa hazırlanmaya başladılar. Peygamberimiz (sallâllâhü aleyhi ve sellem) Tâif’i 20 gün kuşatma altında tuttuktan sonra muhasarayı kaldırdı. Bir sene sonra da Taifliler kendi istekleriyle müslüman oldular. Hicretin dokuzuncu yılı İslâmiyet’in Arap yarımadasında büyük bir süratle yayıldığı bir yıl oldu. Bir taraftan bölük bölük insanlar Medine’ye gelip müslüman oluyor, bir taraftan da İslâmiyeti kabul eden kabilelerin dînî ve idari işlerini yürütmek için çevreye memurlar ve valiler gönderiliyordu. Bu sırada çevrede İslâm’ın yayılmasını engellemek isteyen devletler vardı. Bunlardan biri de o zamanın en güçlü devletleri arasında yer alan Bizans’dı. Bizans Kayseri Heraklius Mûte Savaşı’ndan beri Arap yarımadasını istilâ ederek İslâmiyetin yayılmasına son vermek istiyordu. Heraklius, Hıristiyan Arapların ve diğer bir takım kabilelerin de desteğini alıp, kendisi de 40 bin kişilik bir ordu toplayarak Medine üzerine yürümeye hazırlanmıştı. Peygamberimiz (sallâllâhü aleyhi ve sellem) bu durumu haber alınca otuz bin kişilik bir ordu hazırladı. Bu hazırlıkta Eshâb-ı kirâm mallarını da vererek fiilen büyük bir fedâkârlık gösterdi. İslâm ordusu Tebük’e geldiği sırada müslümanların bu hazırlığını işiten Bizanslılar savaşmaktan çekinip geri dönmüşlerdi. Peygamberimiz (sallâllâhü aleyhi ve sellem) ordusuyla Tebük’te 20 gün kaldı. Şam’da bulaşıcı bir hastalık olan Taun (vebâ) salgını olduğunu duyunca Medine’ye döndü, Böylece Bizans’ın mukavemeti iyice kırılmış oldu ve İslâmiyetin şanı, şerefi her tarafta duyuldu.
    Peygamberimiz (sallâllâhü aleyhi ve sellem) Mekke devrinde müşrikler, Medine devrinde ise müşrikler, yahudiler ve münafıklar olmak üzere üç çeşit düşmanla karşılaştı. Bunlardan müşrikler ve yahudilerle yaptığı savaşlar neticesinde onları mağlup ederek düşmanlıklarına son verdi. Münafıklar ise düşmanlıklarına sinsice ve gizlice devam ediyorlardı. Bu münafıkların müslümanlara yaptıkları gizli düşmanlıklardan biri de, müslümanlar arasına fitne sokmak maksadıyla Peygamberimizin (sallâllâhü aleyhi ve sellem) Medine’ye hicreti sırasında yaptırdı “Temeli takva üzerine atıldı” buyurulan Kubâ mescidi karşısında Mescid-i Dırar’ı yapmalarıdır. Münafıkların Kubâ mescidinin cemaatini bölmek gibi birçok bozuk ve nifak düşüncelerle yaptıkları bu mescit, Tevbe sûresi 107 ve 108. âyetlerinin nazil olması üzerine Peygamberimiz (sallâllâhü aleyhi ve sellem) tarafından yıktırıldı. Bu hadîseden iki ay sonra da münafıklar, başları Abdullah bin Übey’in ölmesi ile dağıldı ve müslümanlara karşı düşmanlık faaliyetleri sona erdi. Böylece hicretin dokuzuncu yılında İslâm’ın belli başlı düşmanlarının karşı durma ve engelleme güçleri çok mühim bir derecede sona erdirildi. Bu yılın mühim bir hadîsesi de çevreden Medine’ye akın akın heyetlerin gelmesidir. Bu bakımdan bu yıla “Senet-ül-Vüfûd=Elçiler yılı denildi. Peygamberimize (sallâllâhü aleyhi ve sellem) gelen bu heyetler; ya müslüman olmak için veya müslüman olduklarını bildirmek üzere yahut da kabul ettikleri İslâmiyet’in esaslarını öğrenmek için geliyorlardı. Peygamberimiz müslüman olan bu kabilelere İslâmiyet’i öğretmek, işlerini yürütmek üzere muallimler ve valiler gönderdi. Hicretten önce imân etmemiş olan ve hicretin sekizinci yılında Taif muhasarası sırasında Peygamberimize (sallâllâhü aleyhi ve sellem) karşı çıkan Taifliler de hicretin dokuzuncu yılında Tebük seferinden sonra herkesten önce heyet göndererek müslüman oldular. İslâm’ın beş şartından biri olan hac da hicretin dokuzuncu yılında farz kılındı. Âl-i İmrân sûresinin 96 ve 97. âyetleri nazil olunca Peygamberimiz (sallâllâhü aleyhi ve sellem) bunu Eshâb-ı kirâma bildirdi. O sene Hz. Ebû Bekir’i üç yüz kişilik bir kafileye Hac emiri tayin etti. Bu kafilede bulunan Eshâb-ı kirâm Hz. Ebû Bekir’in emirliğinde Mekke’ye gitti. Bu sırada “Berâe” sûresinin ilk âyetleri nazil oldu. Bu âyetlerde muahede hakkındaki bazı hükümler bildirildi. Peygamberimiz (sallâllâhü aleyhi ve sellem) bunu bildirmek üzere Hz. Ali’yi de Mekke’ye gönderdi. O zaman Araplar arasında yaygın olan bir geleneğe göre bir antlaşma yapılır veya yapılmış olan bir antlaşma bozulursa bunu bizzat yapan veya onun tayin ettiği bir akrabası tarafından ilân olunurdu. Peygamberimiz (sallâllâhü aleyhi ve sellem) bu iş için Hz. Ali’yi Hac kafilesinin arkasından Mekke’ye gönderdi. Hz. Ali de kafileye yetişip Mekke’ye girdiler. Hz. Ebû Bekir bir hutbe okudu. Hac ibadetini anlattı. Eshâb-ı kirâm öğretilen esaslara göre hac yaptılar. Hac ibadeti eda edilirken Hz. Ali de Mina’da “Cemre-i Akabe” denilen yerde bir hutbe okudu. Bu hutbesinde: “Ey insanlar beni size Resûlullah (sallâllâhü aleyhi ve sellem) gönderdi, diyerek söze başladı ve Berâe sûresinin ilk âyetlerini okudu. Bundan sonra ben size dört şeyi bildirmeye memurum dedi. Bu dört hususu şöyle bildirdi:


    1- Mü’minlerden başka hiç kimse Cennete giremez.


    2- Bu seneden sonra hiç bir müşrik Kâ’be’ye yaklaşamayacak.


    3- Hiçbir kimse Kâ’be’yi çıplak tavaf etmeyecek (O zaman müşrikler Kâ’be’yi çıplak oldukları halde tavaf ederlerdi.)


    4- Her kimin Resûlullah (sallâllâhü aleyhi ve sellem) ile antlaşması varsa, müddeti bitinceye kadar muteber olacak. Bunlar dışındakilere dört ay mühlet tanınmıştır. Bundan sonra hiç bir müşrik için ahd ve himaye yoktur. O günden sonra hiç bir müşrik Kâ’be’yi tavaf etmeye gelmedi ve hiç kimse çıplak olarak Kâ’be’yi tavaf etmedi. Bu hususlar bildirildikten sonra müşriklerden çoğu müslüman oldu. Hac farizası yerine getirildikten sonra Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ali yanlarındaki Eshâb-ı kirâm ile Medine’ye döndüler. Hicretin onuncu yılında İslâmiyet bütün Arap yarımadasına yayıldı. Arabistan’ın her tarafından insanlar Medine’ye geliyor, müslüman olmakla şereflenmek, ebedî se’âdete kavuşmak için birbirleriyle yarış ediyorlardı. Artık Arabistan’da müslümanlara karşı duracak hiç bir kuvvet kalmamış, İslâmiyet her tarafa hakim olmuştu. Sadece bazı Yahudi ve Hıristiyan kabileleri müslüman olmamıştı. Peygamberimiz (sallâllâhü aleyhi ve sellem) hicretin onuncu yılında Hâlid bin Velid’i dört yüz mücâhid ile Yemen civarında bulunan Hâris bin Ka’boğullarını İslâm’a davet etmek üzere gönderdi. Hâlid bin Velid (radıyallahu anh) Resûlullahın (sallâllâhü aleyhi ve sellem) emri üzerine bu kabileyi üç gün üst üste İslâm’a davet etti. Onlar da davete icâbet ederek müslüman oldular. Yine bu yılda Peygamberimiz (sallâllâhü aleyhi ve sellem) Necranlı Hıristiyanlar ile sulh anlaşması yaptı. Bu Hıristiyanlardan bir kısmı daha sonra kendiliklerinden müslüman oldu. Bu sene Hz. Ali de, Eshâb-ı kirâmdan üçyüz kişi ile birlikte Yemen’de bulunan Medlec kabilesini İslâm’a davet etmek için gönderildi. Önce karşı durdu ise de neticede bu kabile de müslüman oldu. Peygamber efendimiz (sallâllâhü aleyhi ve sellem) bu sene İslâmiyet’in yayıldığı bütün beldelere valiler ve zekât toplamak üzere görevliler (amil, Sai) gönderdi. Peygamberimiz (sallâllâhü aleyhi ve sellem) Veda haccını da hicretin 10. yılında yaptı.
    Her elini sıkanla dost, her canını sıkanla düşman olma

    BatiTrakyaninSesi Forumu
    www.batitrakyaninsesi.net
Çalışıyor...
X